22 Nisan 2010 Perşembe

Semboller ve İşaretler




Süper Kitap... Mutlaka edinin...

15 Nisan 2010 Perşembe

Ben Niye Antalya'ya Gidiom Şimdi?

  • Daha festivalin yorgunluğunu atamadan ( Ne yorgunluğu lan mis gibi götünü yayıp film izlemişsin diyenlere özet bir gün:İşten çık, Koştur koştur eve git, yemek ye soyun dökün, koştur filme git, filmi izle koştur eve gel gece yarısı, uyumuyosa ona yazılmaya devam et, sonra yıkan yat sabah 6 buçukta tekrar kalk. İşten çık. Koştur eve git....) Antalya'ya yollanıom yarın. Firma yolluyo hemi de uçakla. Cebimden beş kuruş çıkmıycak. İlk başta söylediklerinde yok ya napçam ben orda deyip ilk reddedenlerdendim. Millet kendi arasında kavga edip hiçbirimiz gitmioz o zaman'a bağlayınca beni yolladılar. Noolcak yer içer sıçarım. Ehehehe..
  • Bugün bir sene oldu ilk sesini duyalı. Beni iş görüşmesine o çağırmıştı.
  • Doğum günümü kutladım. Hem de inanılmaz spontane bi şekilde. Aslında filmim vardı o gün. Öğleden sonra işten izin alıp başka bi yere iş görüşmesine gittim. sonra eve gidip yattım. Kalkıp hazırlanayım yavaş yavaş derken. sırayla Lise,işten ve üniversiteden bi arkadaşım arayınca e bari doğum günümü kutlayalım lan dedim. Hiç birinin haberi yoktu tabi doğum günüm olduğundan. Sanırım yukarıdan bana bi kıyak geçildi.
  • Hayatımda ilk defa bi arkadaşıma birisini ayarlamaya çalıştım. Çok gergindi başta ortam. Bi de çocuk muhabbete giremedi falan. bi türlü olmadı. Üzüldüm. İlk denemem acaip başarısız oldu.
  • Haruki Murakami'yi neden bana yıllarca kimse söylemedi? Sahilde Kafka hayatımda okuduğum en süper kitaplardan biri. 600 sayfalık kitabı bitince napçam ben korkusuyla okur mu insan ya. Kayıp Koyun'un İzinde'yi okuyorum şimdi. Külliyatını devirecem Mayısa kadar sanırım. (küfür gibi oldu di mi? külliyatını devirdiğimin..ehehe)

İstanbul Film Festivali İzlenimleri

Daha bitmedi ama ben dün itibariyle son filmime gittim. 2007'deki rekor denemem 17 filmin ardından 8 film sönük kaldı. Bunlardan da 6 tanesine gidince tam istediğim gibi geçmedi festival. Zaten hepsine yalnız gittim. Aslında şikayet etmediğim tek kısmı da bu. Tabi ki onunla gitmek isterdim hepsine. Ama gelmezdi. Sormadım bile. O da sormadı. Neyse.

  • Kafa 1500: Adı gibi Kafası da iyi bi Avusturya filmiydi. Benim için iyi bi başlangıç filmi olmadı. Ama eğlencelik olarak izlenebilirdi. Sanırım konusu Magic Mushroom'un faydaları. Bu arada yeni Rüya sinemasında izlediğim ilk film oldu. Koltuklara otururken biraz gergindim. Lan ne yaşanmışlıklar vardır bu koltuklarda diye.
  • Greenberg: Royal Tenanbaums hayranı bi insan olarak Baumbach'ın bu filmini izlemek gerçekten istiyodum. Güzel de filmdi aslında. Ben Stiller'dan böyle bir oyuncu yaratmak ustalık isteyen bir yönetmen becerisi. Bir Royal tenenbaums ya da The Squid and the Whale değildi ama rahatsız insanlar hakkında filmleri nedense seviyorum.
  • Ejderha Dövmeli Kız: Kitabının ilk 150 sayfasını okurken Allah'ım naptım ben nerden başladım bu kitaba derken kalan 500 sayfasını iki günde bitirdiğim STIEG LARSSON eserinin beyaz perdedeki hali. Koku'dan sonra belki de gördüğüm en iyi uyarlama. Kitabı okurken nasıl üşüdüysem filmde de aynı soğukluğu yaşadım. Festivalde izlediğim en iyi filmdi.
  • Getirin Kellesini: Doğum günüme denk geldiği için izleyemedim. Biyerlerden bulmam gerek. Link falan veren olursa çok sevinirim.
  • Islık Çalmak İstersem Çalarım: Güzel film çekmek için milyonlarca dolar harcanması gerekmediğinin ispatı romen filmi. Gerçekten bayıldım. Hanekevari sabit kamera çekimleri, gergin diyaloglar, bakışmalar. Bu filme de gittiğim için çok mutluyum.
  • Bay Hiçkimse: İzlemeyin.Hala pişmanım.
  • Başka Dilde Aşk: Ben bu filmi izleyemiycem heralde. Bi türlü nasip olmuyo.
  • Hücre 211: Son filmim. Acaip Tarantesk bi filmdi. Zaten kulak koparma sahnesi buna da en açık göndermeydi. Oz dizisinden beri hapishanelerle ilgili bişey seyretmemiştim. Mahkumların ETA üyelerini koz olarak kullanıp İspanya hükümetinin tırsıp aman onlara bişey yapmayın sıçarız pozisyonuna girmesi en gerçekçi kısmıydı filmin.

Böyle işte. Bu senenin son film festivaliydi. İF İstanbul sırasında acaip boktan bi ruh halindeydim. Ne izlediğimi bile anlamadım. Bu daha iyi geçti sanırım. Keşke o da gelebilseydi.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Kırılma Noktası

Artık dayanamayacak noktaya gelirsin. Bir şeyler yapıp, (hem de hiç yapmaman gereken bir şeyler) akışı değiştirmek ya da hızlandırmak istersin. O an mantık susmuştur. Hiçbirşey düşünemez duruma gelirsin. Yapacağın şey seni rezil edecek ya da karşındakini üzecek ama engel olamazsın. Bu noktadır işte kırılma noktası. İnsanın kendisini en güçlü hissettiği ama en güçsüz olduğu an.

Şu ana kadar defalarca bu noktaya geldim. Nasıl yapıyorum bilmiyorum ama en az hasarla atlatıyorum. Ama korkuyorum bi taraftan. Bu noktada bilinç diye birşey yok.

Daha güçlü olmam gerekiyor. Dayanmam ve duvarlarımı örmem gerekiyor. Kendimi rezil etmemeliyim. Çatırdadığımı duydum birkaç kez. Ama henüz kırılmadım. Kırılmayacam.

2 Nisan 2010 Cuma

Katatonia - In the White

Şu aralar beni en yaralayan şarkı. Great Cold Distance albümünün kıyıda köşede kalmış parçalarından biri. Bence en iyisi. Lirikleri gerçekten acaip can yakıyo. Ya da sadece benim canımı yakıyo bu aralar. Ne biliim. Öle işte bulun bi yerden dinleyin. Sabahın yedisinde paylaşasım geldi.

Are you in or are you out
The words are stones in my mouth
Hush little baby don't you cry
Truth comes down
Strikes me in the eye
Turning season within
Brand new nails across my skin
But who am I to imply
That I was found
That I found you in the white
To overcome this
I become one with
The quiet cold of late november
If you don't see
I'll remain unseen
Until there's time to be remembered
So I had a green light
I was lost in city lights
Not far from a try
This is not our last goodbye
So I found you
Found a way all through
The quiet cold of inner darkness
And now that you're here
It becomes so clear
I have waited for you always