22 Ağustos 2010 Pazar

Iron Maiden - The Final Frontier





30 yıl, 15 albüm....Steve Harris'in zamanında bir yerlerde 15 tane albüm falan yaparız heralde demesi, albümün ismi, adamların artık dede olması gibi sebeplerle herkesi son albüm mü lan yoksa korkusu sarmış. Bruce ve Nicko ööle bişey yok, gücümüz yeterse daha albüm yaparız açıklamaları yapmış ama ne yalan söyleyeyim insan dinlerken ya bunlar dinlediğim son Maiden parçalarıysa diyor.



Kapaktan da belli olduğu gibi bu sefer uzay temalı süper bir albüm yapmış IM. Bruce ve Smith'in IM'e dönüşünden sonraki yeni dönemin en iyi albümü bence. Brave New World mükemmel bir albümdü tabi yeni kadronun da ilk albümü olduğundan o kadar objektif olamamıştı kimse. Dance of Death'te yer alan Paschendale zaten albüme yetecek bir parçaydı. A Matter of Life and Death benim için arada kaynadı o yüzden bişey diyemiycem ama bu albüm resmen şaheser olmuş.



Albüm Satellite 15... The Final Frontier parçasıyla açılıyo. Bi Smith Harris çalışması. (Zaten bütün parçalarda Harris var bu albümde) Şarkı iki bölüm ve ilk bölüm inanılmaz derecede Bruce'un solo dönemini anımsatıyo. Ve ikinci bölümde şarkı patlıyo. Tam bir IM giriş parçası. Büyük ihtimalle konserde bu parçayla girdiklerinde her yer yıkılacak.


El Dorado Bruce'un piç vokalini konuşturduğu (Bring your Daughterish) süper eğlenceli bi şarkı. Ritmi ve riffleriyle ikinci The Trooper.. Ayrıca üç gitarisitin de üst üste solo attığı (triple solo olayı) tek şarkı.


Mother of Mercy yine savaş temalı Smith Harris şarkısı özellikle sonu mükemmel şarkının. dinledikten sonra saağda solda "I'm a Soldier of Waaaar" diye bağırırken bulabilirsiniz kendinizi.


Coming Home albümdeki üç favori parçamdan birincisi. Zaten Bruce'un parmağının olduğu parçalar kendini belli ediyor. Albümün en yavaş ve en melodik parçalarından.. Ortasındaki sololar zaten inanılmaz..O nasıl bir "We will ride these thunderbirds!!" deyiştir ayrıca.


The Alchemist eğlenceli bir Gers parçası. Röportajında da güzel bir rock'n roll ritmi buldum ama albüm zaten uzun ben de parçayı uzatmadım diyor. Albümün en kısa en eğlenceli şarkısı.


Isle of Avalon "Seventh Son..." zamanında yapılıp unutulmuş bi şarkı sanki...Bu şarkıyla zaten albümün ikinci yarısı başlıyor ve albüm daha progresif bi hal alıyor.


Starblind'sa albümdeki diğer favori parçam. Yine Bruce parçası ve yine Bruce o yaşlanmaz sesiyle kimsenin çıkamayacağı notalara çıkıyor. Ayrıca şarkı boyunca inanılmaz güzel sololar gizli. Dinlerken dikkat edin arkada sürekli sololar devam ediyor. Gerçekten coşmuş aşmış süper bir parça...


Ve The Talisman... The Alchemist'te kısa kesen Gers burda aşmış bitirmiş. Ghost of the Navigator 2 diyolar parçaya sözleri itibariyle. Albümün en mükemmel parçası...Hatta Iron Maiden'ın son on yılda Paschendale'la beraber yaptığı en iyi şarkı. Şarkıyı aşağıya ekledim zaten. Söz yetmiyo anlatmaya.


The Man who Would Be King beni çok sarmadı nedense. Ama sonundaki nakaratı harika.


When the Wild Wind Blows 11 dakikalık Harris parçası. Böyle bir albüme böyle bir kapanış yakışırdı zaten. Muhteşem melodiler cömertçe saçılmış; sololar desen ayrı bir dünya, Bruce'u söylemeye gerek yok heralde. İnanılmaz bir parça..

Iron Maiden'ın son albümü olur mu bilmiyom ama böyle bir son yakışır babalara gerçekten. 7/24 dinliyorum albümü ne zaman bıkarım onu da bilmiyorum. Giderayak onlarca hit bırakmışlar bize. Teşekkürler IM.






15 Ağustos 2010 Pazar

Rotting Christ - Aealo



Tam 21 olmuş Rotting Christ kurulalı. 11 tane albüm. Black Metal gibi çok fazla dinleyeni olmayan bi müziği Yunanistan gibi bi ülkede yapıyorsunuz, bu müziğin aslı fanlarının olduğu İskandinav ülkelerinde değil. Ayakta kalmanızı sağlayan tek şey olabilir o zaman. Gerçekten çok iyi müzik yapmak ve hissettiklerinizi dinleyenlere de hissettirebilmek. İşte Rotting Christ bunu yapabiliyor.
Aealo bu blogda yorumladığım ikinci Rotting Christ albümü. İlki burada . Theogonia'yı da çok sevmiştim. Tabi hiç bir albüm benim için After Dark I Feel olamayacak.
Bu albümde Rotting Christ; Theogonia'yla girdikleri etnik ekseninde iyice ilerliyor. Öncesinde tek etiketi Black Metal grubu olan RC şimdi Yunan olduğunu albüm kapaklarından şarkı isimlerine kadar her yerde yansıtıyor. Neden böyle bir yol seçtiklerini pek anlamadım. Etnik öğeleri öne çıkaran grupları sevmemek gibi bi durumum yok ama galiba RC'ye bunu yakıştıramıyorum. Theogonia'yla olabilir demiştim ama bu albümde artık iyice abartmışlar. Ha kötü mü hayır. Hatta kesinlikle hayır. Eğer dinlediğim şeyin RC olduğunu unutursam mükemmel bile diyebilirim. Ama onca albümden sonra garip geliyor.
Neyse...Dediğim gibi albüm etnik öğelerle bezeli. Albümün adı yunanca yıkım anlamına geliyormuş. Konsept bir albüm yapmışlar ve albümde bir savaşçının savaş sırasındaki hislerini yansıtmaya çalışmışlar. Gerçekten de albümü dinleyince o ruhu yakalıyosunuz.
Albümdeki en dikkat çeken nokta ise bayan vokaller. Pliades adında Epirus'lu bir bayan vokal grubu. Pek çok şarkıda vokal yapmışlar ve yalan yok süper olmuş. Albümde ayrıca Primordial'den Nemtheanga ve Necromantia'dan Magus'un da vokalleri var. Sakis bunun için bir röportajında ilk defa bi RC albümünde İngilizce aksanla şarkı söylendiğini duycaksınız diyor:).
Benim için albümün hitleri açılış parçası Ealo, eski zamanlara selam çakan Demonon Vrosis ve Santa Muerte. Albümde ayrıca Diamanda Galas'la beraber Orders From the Dead' tekrar yorumlamışlar. Sakis benim için büyük onur diyor bu parça için. (O kadından nedense tırsıom ben) . Şarkı da zaten Diamanda'nın vokali ve RC'nin müziğiyle piskopat olmuş. Bu arada şarkı İzmir'deki Yunan katliamını anlatıo haberiniz olsun.
Dediğim gibi albüm aslında süper, mükemmel melodiler ve rifflerle dolu,tam bir savaş albümü, ama keşke RC'nin değilde başka bir Yunan grubun olsaydı. RC yine After Dark I Feel gibi inanılmaz karanlık bi albüm daha yapsaydı.

13 Ağustos 2010 Cuma

Deftones - Diamond Eyes



Ben de Deftones bu kadar çok sevdiğimi bilmiyodum. Matrix soundtrack'inde tanımıştım grubu ilk taa lisede. O zamanlar daha ortodox bi müzik anlayışım vardı. Farklı gruplara biraz mesafeli duruyodum. Tabi sonra Maynard James Keenan'la söyledikleri Passenger'larını dinlemiştim. O zaman hastası olmuştum grubun. White Pony başucu albümüm olmuştu birden.

Gerçekten de Deftones diğer bütün Heavy Metal gruplardan farklı bir yerde. Vokal olsun, sound olsun, hayvani riffleri olsun unique diyebileceğimiz taklidi olamayacak bir grup.

Son albümleri Diamond Eyes'ta da Deftones farklılığını gene hissettiriyor. Albüme genel eleştiriler soundunun iyice düz rock grubu sounduna yaklaştığı yönünde. Deftones genelde vokali ön plana davulu da en geriye atıp gitarla basın soundunu tamamiyle birbirinden ayırırdı. bu albümde tüm enstrümanların sesi iyice birbirine yaklaşmış. Ancak yine de bu Deftones'un tarzından bir şey kaybettirmemiş bence. Zaten Chino'nun vokali ve yazdığı o sayko sözler oldukça Deftones farklılığından birşey kaybetmeyecek.

Albümün açılış parçası Diamond Eyes. Sanırım bi binkere daha dinlesem bıkmam. Royaldaki sayko rifflere birşey demiyorum zaten. Ama albümde Prince die bi şarkı var. Böyle bir şey yok ya. Bu nasıl sözler bu nasıl çığlıktır ya. Chino insan değil. Albüm için Chi Cheng'in komaya girmesinden çok etkilendiklerini bu yüzden daha optimist bi albüm yapmaya çalıştıklarını söylemişler. Diğer albümleri kadar karanlık değil kabul ama Cure fanı bi grup ne kadar optimist olabilir zaten.

Albümü mutlaka dinleyin. 2010 yılının en sağlam sounduna sahip albümüdür.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Mahveder

Kaptan


Ben bu adama güveniom ya...