23 Kasım 2009 Pazartesi

Ayakkabılarına Bakma...

Ayakkabılarıma bakmamamı söyledi. Onlar kendi gidiyo artık. Onları rahat bırak. ayaklar yürür kendisi... kafanı kaldır. burnunun dikine git. At o ayakkabıları yenilerini al. Artık o pis şeyleri giyme. Ve yenilerine asla bakma...Böyle dedi..Artık ayaklarıma güvenmeliyim...Onca zaman....onca yıl.... başarısızlıkta ve gururda....Yalnız başına yürürken veya binlerce kişinin arasında hep ayaklarıma baktım. Kafamı kaldıramadım...Ayaklarımın nereye bastığını nereye gittiğini görmek istedim. Artık onları serbest bırakmamın zamanı geldi. artık onlara güvenmemin zamanı geldi. Onlar yolunu bulur. benim kafamı kaldırıp ileriye bakmam gerek artık.

20 Kasım 2009 Cuma

...


  • Bişeyler yazmam gerek ne yazacağımı da tam bilmiyorum
  • Yunanistan'a gidecektim bayram tatilinde. Olmadı. Acaip bozuldum.
  • Araba kullanmaya devam ediyorum ama trafik olayı baya bi darladı beni... bi çözüm bulmam gerek. Ara yolları falan öğrenmem gerek.
  • İzmir'e gidecem galiba bayramda. Aslında ilk defa özlemedim. Şu anda gitmek istemiyodum.
  • Sabah akşam Katatonia dinliyorum. Bilmiyorum noolcak ne zaman baycam..Baycak gibi de durmuo.
  • Beyaz Zenciler'e başalayabildim en sonunda. Underground hayatın tüm pisliğini ve güzelliğini birinci ağızdan dinlemek. Tek tanımı bu kitabın. (Şiddet*Tavsiye)
  • İzlemediğim bissürü film oldu. Yine deli gibi biriktirdim. Aslında bayramda kasıp onları mı bitirsem?
  • Dune Tanrı İmparator çıkmış Kabalcıdan. Kabalcı çevirileri süper. Ancak Dune'a sardım mı bırakamıyorum. Yine de heyecan yaptım. Beyaz Zenciler'i harcayayım ona başlıycam
  • Galiba birisi var. Uzun zaman sonra heyecanlanıyorum.
  • İşimden nefret etmeye başladım yavaş yavaş...Aslında uzun uzun yazmak istiom hakkında ama başlarsam bitiremiycem gibi...
  • Şimdilik bu kadar sanırım.

15 Kasım 2009 Pazar

Katatonia - Night is the New Day


Sonunda senelerdir beklediğim Katatonia albümü geldi. Aslında o kadar beklediğime de değmiş. Great Cold Distance bana göre Katatonia'nın en mükemmel ve en progresif albümüydü.Ama "Night..." ile bunu da aşmayı başarmışlar. Melankoliyi en karanlık şekilde yorumlayabilen nadir gruplardan biridir Katatonia. Viva Emptiness'de buna progresiviteyi de eklemeye çalışmışlardı. Bu girdikleri yeni yol son albümleriyle şüphesiz pik yaptı. 90'lardaki Doom Metal furyasından geriye kalan birkaç gruptan biri. O dönemden bugüne köklerine sadık kalarak üstüne daha da koymuştur. Tabi bunda Katatonia'nın belki de en büyük silahı vokalist Jonas Renske ve gruba her zaman dışarıdan destek veren yüce insan Mikael Akerfeldt büyük rol oynar.


Albüme gelirsek ilk saniyeden sonuna kadar inanılmaz detaylı ve özenli bir çalışma var. Sanırım albümün bu kadar gecikmesinin sebebi de bu. En derin altyapılı Katatonia albümü olmuş diyebiliriz. Hemen hemen her şarkıda synth ve efektler mevcut. Bu da Jonas Renske'nin karanlık ve melankolik vokaliyle birleşince inanılmaz bir atmosfer ortaya çıkarıyor. Şarkıları genel olarak iniş çıkışlı olarak niteleyebiliriz. Bu da Tonight's Decision'dan beri karşılaştığımız bir şey. Gitarlar her zamanki gibi keskin ve yırtıcı. Katatonia'nın davul performansını her zaman çok sevmişimdir. "Last Fair..." albümündeki performansa nedense asla ulaşamasalar da her zamanki gibi gösterişsiz ama sağlam. Vokal ise Jonas Renske...Başka bişey demeye gerek yok sanırım.


Albüm "Forsaker" isimli parçayla açılıyor. Açılıştaki riff Katatonia'nın İsveç'li bir grup olduğunu bağırır cinsinden. Sadece Kuzeyli Death Metal gruplarının bulacağı bir riff. "The Longest Year" ise bir bakıma albümün bir özeti. Elektronik öğeler, melodi ve yeri ve zamanı geldiğinde bağıran gitarlar Renske'nin mükemmel vokaliyle uyum sağlıyor. "Idle Blood" ise forumlarda en fazla tartışılan şarkı. Akustik bir Opeth şarkısı. Başka tanımı yok. Ne kadar mükemmel olduğunu siz düşünün. "Onward in to Battle" albümü tekrar o karanlık tünele sokuyor. Ardından albümdeki favorim "Liberation" geliyor. Kısa keskin riffler elektronik öğeler, harika bir melodiyle harmanlanmış ve Renske şarkıya hayat veriyor. Loop'a alınıp binlerce kez dinlenilesi bir şey. Öyle tanımlayayım. "Nephilim" ise albümün "Idle Blood" ile gelen sürprizi. Yapışkan Old school Doomy bir riffle gelen karanlık bir melodi. albümdeki en iyi parçalardan. "Inheritance" parçası da albümün sağlam altyapılı Anathemavari parçalarından biri. Özellikle sonunda gelen vokaller ve melodi süründürücü. "Departer" ise biraz daha Shoegaze bir parça olmuş. Klasik Katatonia soundundan oldukça farklı ancak ben çok sevdim. Vokal ise gerçekten inanılmaz farklı. En farklı çalışmalarından biri olmuş Katatonia'nın.


Albüm kapağı ise bir Katatonia klasiği. Gri ve kırmızı rengin hakim olduğu Katatonia'ya yakışır karanlık bir çalışma


Albüm benim için 2009'un en iyisi. Bu kadar beklediğime kesinlikle değmiş.

Düşman

Karar veremezsin kim olacağına. Onlar senin karşına çıkar her zaman. Onları kim olursa olsun geçmek zorundasın. Sanırım hayatta başarılı olmak da buradan geçiyor. Düşmanın kim olursa olsun onla savaşmak. Veya en azından savaşacak isteği duymak. Karşıma yenemediğim düşmanlar çıktı. Benden daha güçlü daha zeki olanlar. Böyle bir yenilgi kabul edilebilir.

Ama bundan daha kötüsü karşında savaşmak bile istemeyeceğin düşmanlar çıkması. Yenebileceğini bildiğin halde onlarla savaşmak istememek. Onlarla savaşın sadece seni zayıflatacağını, seni yoracağını, kazanacağın zaferin ise hiçbir anlamı olmayacağı bilmek. O yüzden meydanları hep onlara bıraktım. Onlarla savaşmaktan kaçıp kazanmalarına, zaferlerini kutlamalarına izin verdim. Belki de o yüzden istediğim yerde değilim. Savaşmaya üşendiğim için. Onları düşmanım olarak bile görmediğim için. O yüzden her geçen gün daha çok güçlendiler, daha çok zafer kazandılar. Bense daha çok zayıfladım...

7 Kasım 2009 Cumartesi

İlk Kaza

Ehe...İlk kazamı yaptım Perşembe akşamı...Araba sürmeye iki hafta önce başladım. Araba geldiğinden beri 1 aydır karantinaydı. Sürmeye bitürlü yemiyordu. Hatta arabayı İzmir'e geri göndermeyi bile düşündüm. Ama iş arkadaşlarının gazıyla kullanabildim en sonunda. Hatta hoşuma bile gitti. Acaip gaza gelip kendimi bi hafta içinde usta falan sandım. Tek elle falan sürüom artis gibi...Neyse...Perşembe akşamı olmuş, böyle katatonia dinleyerek ewe geliom. Yorulmuşum İstanbul trafiği zor tabi....Otopark'a girmek için Ortaköy'ün o iğrenç dar sokaklarından birine girdim her zamanki gibi...Tek yön olan sokaklardan karşıma bi kadın geldi. Yol benim hakkımdı ama kadın geri al babında bir el hareketi yaptı. Şimdi karşımda kadın acemidir dedim. Sen nesin e be geri zekalı. Zaten o ters yöne girmiş yol senin hakkın. Geri geri de gitmeyi daha öğrenememişsin. Artık nasıl kendine güven gelmişse geri geri gitmeye başladım. Gacırt die bi ses duyunca bütün gerçeklikle; daha geri geri gitmeyi bilmediğimle, aynayı kullanmayı bilmediğimle ve ortaköyün ara sokaklarına arabalar çarpsın diye anlamsız demir çubuklar diktikleri gerçeğiyle yüzleştim. Tampon çıkmıştı bile. İşte ilk yalnız başıma ilk kazamı yaptım. Tamir ettirdim bugün itibariyle. ama bilmiom biraz kendime güvenimi kaybettim sanırım. Umarım tekrar karantinaya almam arabayı.

1 Kasım 2009 Pazar

Ekim de bitti....

  • Zaman harbiden hızlı geçiyo.İşteki 6. ayım. Ne zaman işe başladım ne zaman 6 ay oldu lan?
  • İş arkadaşlarının yoğun baskısı ve zorlamasıyla araba kullandım sonunda..Son bi haftadır işe arabayla gittim geldim. Kendime şaşıom..Meğer kullanıomuşum ben araba..İstanbul trafiğinden o kadar korkmuştum ki..Asla kullanamıycam zannediodum. Bildiin E-5'te gidip geliom arabamı sewiom falan...
  • İş yerinde son 1 aydır elle tutulur hiçbir iş yapmıorum açıkçası. Kendimi acaip işe yaramaz hissetmeye başladım. Bu arada bi iş görüşmesine gittim. Orayı da ben sewmedim. Ciddi iş arayışımın başlaması gerekiyo...6 ay sürse iş bulmak 1 yıllık tecrübe işte sana...
  • Katatonia yeni albüm çıktı...hööööeeeeehh demek istiom. son 3 yıldır bekliodum ben bu albümü...Great Cold Distance'ı çok sewmiştim ama bu o kadar çarpmadı başlarda. Yannız çok sağlam altyapı yapmışlar, uğraşmışlar bariz. Bunun da kritiğini yapacam.
  • Kritik yapmıom lan aylardır aklıma gelmişken. Ha ben kimim ki kritik yapacam da....Ne biliim güzel oluo yazıom falan..
  • Slayer da albüm çıkarmış. Yaşlandım Slayer için ama olsun dinlemekte yarar var.
  • Tam zamanında araba kullanmaya başladım. Metrobüse binmiom Domuz gribinden korunuom)) Aslında metrobüse binmeyerek her türlü hastalıktan korunuom..
  • Choke'u izledim geçenlerde. Bir Fight Club diil tabi ki ama çok eğlenceliydi. Keşke kitabını okusaydım önce.
  • Looking for Eric'i de izledim. Süper film...I'm not a Man,I'm Eric Cantona!!! Hasta oldum repliklere yaa...
  • Bu ay yaşadığım kayda değer başka bişii yok sanırım.

15 Ekim 2009 Perşembe

Vefasız

Bu iki etti.

Öncesinde çalıştığım iğrenç tekstil işi, ardından işsiz kaldığım dönemde kimseyle görüşmek istememiştim. Mutlu insanlara ya da saçma sapan şeylere üzülüp elindekinin değerini anlamayan mutsuz insanlara tahamülüm yoktu. Benim derdim bana yetiyodu. İşsiz kalmıştım, Yalnız kalmıştım. Hayatımda iyi şeyler olabileceğine dair hiç bir umut yoktu. Ve bu dönemde kimseyi çekemiyodum.

Birinci olarak uzun zamandır tanıdığım kendisine abla dediğim insanı hayatımdan silmeye karar werdim. O ve erkek arkadaşının problemleri beni hiç ilgilendirmiyodu. Konuştuğu anlattığı şeyler bana saçma sapan geliyodu. Önce kendisini ufak ufak ekmeye telefonlarına cevap vermemeye başladım. Sonra aramaktan da vazgeçti. Ondan sonra da koptu. Ardından gelen mail: Ben sana ne yanlış yaptım. Neden benimle konuşmuyosun? Ne yalancı ne satıcı bi insanmışsın...Maili okuyunca acaip güldüm. Hiç bişey demeden iletişimi kesmiştim. Acaip sinir olmuştu. Neden onunla konuşmadığımı anlamamıştı. Maile gönül alan bi cevap verdim. Kendi problemlerim var falan dedim. Yazdım yani, diyemedim ki benim derdim bana yeter, bi de seni mi çekecem.

Bugün ikincisi oldu. Yine çok uzun zamandır arkadaş olduğum hayattan pek bi memnuniyetsiz arkadaşım vardı. Ben işsiz kalmışken o master'a başlamıştı. Ama sürekli hayattan bi şikayet bi serzeniş.. Dayanamadım ufak ufak onla da bağlantımı kestim. Bugün ondan da bi mail geldi. Ben naaptım sana nolluo niye konuşmuon bi senedir aramadın bile dio. Ona aslında açıkça söyledim biraz sıkıntılı olduğumu. İnsanları kaldıramadığımı.

Galiba tüm iletişimimi kestiğim insanlar böyle yavaş yavaş ulaşacak bana. Benden boktan sebeplerle gönüllerini alacam tekrar. Ama bana ulaştıkları ana dek onları içimden aramak falan gelmio. Hatta ve hatta varlıkları aklıma bile gelmio.

Bendeki bu ultra vefasız tavrı nerden edindim bilmiyorum. Bir zamanlar bi arkadaşım abi sen ileri doğru bir adım attın mı geriye asla dönüp bakmıyosun geçmişteki herşeyi siliosun demişti. Tamamiyle doğru. Ne lise arkadaşlarımı ne üniversite arkadaşlarımı ne askerlik arkadaşlarımı asla geri dönüp aramadım sormadım. Aklıma bile geldi diyemem. bu durumdan memnun muyum bilmiyorum. Şimdi çevremde fena anlaşmadığım insanlar var ve düşününce eğer ki birgün bir şekilde başka biyere gidersem bu insanlarla da asla konuşmuyacam.

Bu huyum iyi mi kötü mü bilmiyorum. Yok iyi değil orası kesin... Ama geri dönüp asla bakamıyorum. Belki de insanın kendine has doğal bi savunma mekanizması. hep kötü şeyleri hatırlıyorum. Ve kendime zarar gelmesin diye korumaya alıp o insanlardan kaçıyorum.

Ama bu insanlarla bir şekilde tekrar yüzleşmek zorunda kalacağımı unutuyorum her seferinde. Hayat bişekilde tekara karşıma çıkartıo. ben tamamıyle gözden kaybolmak istiyorum. Hatırlanmak veya hatırlamak istemiyorum. Ama olmuo. Bu da hayatın kendi adiliği sanırım.

11 Ekim 2009 Pazar

Aklıma gelmio başlık şimdi...

  • Hayatımda fazla yenilik oldu bu aralar galiba kaldırmadım.
  • Bırak kendi hayatımı etrafımdaki insanların hayatlarındaki yenilikleri bile kaldıramıyom.
  • Evde badana bitti. Artık yepyeni bir evim var sanki. Bir de perdem var ya. Çarşaf asıyodum yıllarca perde görevi görsün diye. Artık bildiğin düz perdem var. Baktıkça şaşırıyorum.
  • Araba hala parkta duruyo. Tam salağım ya. Şöyle sürerken yanımda durcak birisini bulamadım bi haftalığına ki alışayım arabaya. Bilmiyom bi çözüm bulacam. Yatıyo resmen araba otoparkta boşyere.
  • Megadeth Endgame dinliyom. Kritik yapacam da daha özümseyemedim ama süper olmuş. Tekrar Hoşgeldin Dave baba. Sen hiç gitmemiştin ki zaten.
  • İşyerinde garip hissediyom. Biraz sıkıldım sanki yaptığım işten. Moralimi bozacak bikaç şey de oldu. Bu kadar kolay motivasyonumu kaybedeceğemi sanmıyodum.
  • Dune Çocuklarını bitirdim en sonunda. Serinin 3. Kitabı da bitti. Kaldı 4 kitap. Şu hanedanlar ve cihadlar serisini okuyup okumayacağımı bilmiyom. Frank Herbert yazmadı zaten onları. Bilmiyom. Kabalcı 4. kitabı da çevirsin bakarız.
  • Dune gezegeninden çıktım sonunda daha farklı şeyler okuyasım var. Nick Cave'in Bunny Munro'nun ölümünü aldım. Ona başlayacam akşam.
  • Kasım ayında deli gibi konser var. Eskiyle Yeni Blogunda okudum. Biletixe saldırdım sonra. God is an Astronaut'a kesin giderim. W.A.S.P.'ı bilmiom ama My Dying Bride'ı kaçırmayayım artık. Çoluk çocuk olcak ortada biliom ama napiim. W.A.S.P.'a da mı gitsem naapsam.

2 Ekim 2009 Cuma

with your halo slippin' down

but i'm more than just a little curious how you're plannin' to go about makin' your amends to the dead

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bütün gün tekrar tekrar bu cümleyi söylüyorum. Boğazıma bişey takılıyor. Gözlerimi kapıyorum. Yutkunuyorum. Ve devam etmeye çalışıyorum yaşamaya...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Detekt bilmemne

Ya geçen gece (tam olarak 22 eylül 2009 gecesi) saat 11 sularında uyku tutmayınca televizyonu açtım (evet saat 10buçuk gibi yatıom ben sabahın köründe kalkıp bütün gün işte koşturduğum için yorgun oluo bünye evde de yalnızım sıkılıom haliyle, erkenden yatıom..ne var yani). Dream tv'de Punkart die bi program vardı. Pek tarzım olmadığı için izlemem. Ama orada bi grup vardı. Böyle akerdeon, klavye davul, Yann Tiersen tarzı süper bi müzik. Grubun adını hemen not almaya çalıştım. ama bööle uzun garip bi adı vardı. Yazdım kağıda ertesi gün mutlaka araştırayım die ama google bulamadı. Ya uykusuzluk mamurluğu yanlış yazdım ya yanlış gördüm..Bulamadım işte sonuçta. Adını ben Detekt Ivbyeran diye yazmışım. Bilen varsa yardımcı olsun. Gecenin o saatinde bana çok güzel gelmişti yaptıkları müzik. Bi de ayık kafayla dinleyeyim.

22 Eylül 2009 Salı

Blogger'a nooluo lan??

Blogger'ın garip bişekilde bi kapanıp bi açıldığı şu günlerde, yazsam mı yazmasam mı karar veremedim. Ama yazayım...Yine bişeyler yazmam gerek.

  • Arabam geldi... Babam en sonunda acıyıp eski emektar Renault 19'unu bana verdi. Eğer İstanbul sokaklarında 35 plaka Renault 19 görürseniz uzak durun daha yeni başladım direksiyon derslerine.. İyi sürmüyom pek.

  • Bayram çok kötü geçti. Yazın da tatil yapamadım...Nereye kadar bilmiom. Şööle güzel bi tatil istiom yaa..

  • Galatasaraylı olmaktan gurur duyduğum günler. Maç başına 3.19 gol ortalaması. Hayvan mısınız arkadaşım??

  • Amorphis'e taktım bu aralar acaip...Sabah akşam dinliom. Skyforger; From Earth I rose; I of Crimson Blood'u falan repeat'e alıom acaip gaza geliom. Ben de anlamadım ööle çok da sevmezdim dinleyeceğim tuttu bu aralar.

  • Yeni sezonda sadece Closer'ı izleyecem sanırım televizyonda. Hiç güzel dizi yok lan. Merlin ne aq??

  • Bu Twilight olayı nedir onu da anlayamadım. Teenage vampirler falan. Biz Buffy ve Angel'da doymuştuk vampir olayına..Filmi de acaip sıktı..

  • Bikaç aydır Dune Çocuklarının ortasındayım. Bi sayfa ilerleyemedim. O kitabı bitirmeden başkasına da başlayamıyom..

  • Aklıma başka bişey gelmio artık.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Canım Ciğerim

Canım Ciğerim'e uzun zaman sonra tekrar gittim en sonunda. Uzun zamandır iş yerinde propagandasını yapıp milleti gaza getiriyodum. İş yerindekileri en sonunda ikna edip bugün iş çıkışı direk asmalı mescite uzadık. O kadar propagandasını yaptığıma da değdi. O getirdikleri sumaklı soğan ve közlenmiş soğan var ya...Bi de ezmesi..Ardından demir şişlerde ciğerler..İnce yufkaya sarıp yiyosun. Hala haz içindeyim...Yaşasın Canım Ciğerim..Aslında bi şekilde kandırıp her hafta buraya getirtmek lazım milleti. Ciğerimin Köşesi diye bi yer de varmış Galatasaray Lisesinin orda. Orayı bilmiyom. Aslında karşılaştırmak için gitmek lazım. Ben ne zamandır ciğer seviyom onu da bilmiyom. İçimde gizli bi adanalı varmış haberim yok. Bi de bazı insanlar var. Iyyy ciğer nası yiyonuz yaa iğrenç ben asla yiyemem falan diyen. Ne bileyim öyle asla yenmeyecek bi şey de diil. Hani kereviz asla yemeyen insanı anlarım. Bamya asla yemeyen insanı da anlarım. Ya onu geçtim et yemeyen insan da insandır gözümde. Ama et yiyip de ıyyy ciğer mi bööğğğ diyeni anlamıom. Ciğer lan bildiğin. O da et yani...Neyse güzel bi yemekti sonuçta...Canım Ciğerimi öneririm herkese.

13 Eylül 2009 Pazar

Eylül

Artık ter kokan sokaklar yağmurla yıkanıp temizlenecek; vücutlarını gösterme çabası içinde olan gerizekalı erkekler,kızlar tekrar giyinmek zorunda kalacaklar. Artık sigaraya yoldaş bi bardak çayımı/kahvemi içerken terlemiyecem. Öğle vakti dışarı çıkılır mı güneş beynimi siker şimdi demiycem. Sabahları cama vuran yağmur sesiyle uyanıp; yarı uyanık vaziyette bu sesi dinliycem. Penceremi açacam ki ıslak toprak kokusu dolsun eve. Artık benim zamanım geldi. Eylül geldi. Tekrar dışarı çıkabilirim. Yeni başlangıçların ve Umudun ayı geldi...

Confession/Kumdan Kaleler

  • did i tell you that i finally was in turkey... i am very ashamed to say it. But there was really no was for me to meet, we've been working like slaves

Laf arasına sıkıştırılan itiraflar...komik oluyo sadece...günah çıkarmak böyle bişey sanırım....

6 Eylül 2009 Pazar

Tekrar bişeyler yazma zamanı

  • En son temmuzda yazmışım bişeyler. Elim gitmiyo bitürlü klavyeye. Aklıma bissürü şey geliyo yazacak ama toparlayıp yazamıyom. Neden bilmiyorum...
  • Artık tekrardan bişeyler yazmam gerek. İyice birikti herşey.Nerden başlasam bilmiyom.
  • İş..Evet..İş..4 aydan fazla oldu çalışıyom. Heralde en uzun süreli çalıştığım yer oldu bu. Alıştım da işin kötü tarafı...Beraber çalıştığım insanlara; masama; yaptığım işe...Böyleymiş demek ki...
  • Artık işte de anladılar. Sen niye sapsın?? Sen evlenmeyi düşünmüyon mu?? Sadece bitanesi anladı. Senin anlatmadığın bişeyler var dedi. Seni çok pis bıraktılar di mi dedi. Bişey demedim. Konuyu değiştirmeye çalıştım. Aslında artık diyecek bişeyim yoktu....Kumdan kaleler....
  • Onun dışında neler var başka....Televizyonda bi reklam dönüyo. Acaip sinir oluyom. Alın verin ekonomiye can verin diolar. Çok garip yaa..Gerçekten hiç utanma arlanmaları yok galiba. Gözlerini milletin cebindeki son paraya dikip git bununla sakız simit falan al ekonomi canlanır belki diolar. Resmen...İşten çıkarmayın, asgari ücreti artırın ekonomiye can verin desenize göt oğlanları.
  • Bu arada eski emektar Pentium 4'le vedalaşmak durumunda kaldım. Artık taşıyamadı beni. O kadar alışmıştım ki ipnetora... Dile kolay 10 yıldır beraberiz. Sayısız format sayısız oyun gördü..Onlarca kızla chatleştim, ilk terkedildiğim maili onun üzerinde okudum (evet ben maille de terkedildim ilginç di mi). Geçenlerde kendisi yine kitlenmiş bi virüsle boğuşuyordu. Bi format zamanı geldi derken Kadıköyden geçiodum. Şu laptop fiyatlarına bakayım derken elime bi Acer tutuşturdular geldim eve.. Aldım verdim ekonomiye can verdim. Hayırlı uğurlu olsun; nice on yıllara....
  • Galatasaray süper oynuyo bu arada. Bööle ağzım açık izliom. Bu sene bi kaç kupa alcak mıyız ne...Mor forma almaya gittim geçenlerde kalmamış Medium boyu..Large'ı da dizlerime gelio(evet 1.67 boyundayım; senelerdir 1.70'e yuvarlanır die bekliom olmadı.).
  • Katatonia stüdyodaymış. Pek çok şarkının kaydı bitmiş. Porcupine Tree ve Megadeth yeni albüm çıkarmış. Bi dinleyeyim yazarım buraya bişeyler heralde.
  • İzmir'i özledim..
  • En sevdiğim arkadaşlarımdan biri evlendi geçenlerde. Resmi olarak ilk kez bi düğüne davet edildim. Altın falan taktım. Değişikti. Ama çok sevindim çocuk için...
  • İzmir'i çok özledim
  • Bayramda arabam gelio..Renault Europe. Babam kendine bi araba aldı eskisini bana getirecek.Ben hala İstanbul trafiğinde ders almadım. Bilmiom ne bok yiycem.Ama güzel olcak lan.
  • İzmir'i bayaa özledim ya...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Everything in its right place

Hayatımda bazı dönemler oluyor. Çok kısa sürüyolar: 1,2 hafta falan. Ve geçip gittikten sonra ne kadar mutlu olduğumu anlıyorum. Biraz zayıfladığım, kendiğimi iyi hissettiğim, güzel bi kitap bulduğum ve onu okuyabildiğim, iyi bi grup ya da albüm bulup dinlediğim ne bileyim böyle herşeyin olması gerektiği gibi; olması gerektiği yerde olduğu dönemler bunlar. Mutlaka da güzel bi konser olur o dönemlerde. Bi kızı kestiğimde karşılık alırım. İçtiğim her bira güzeldir bu dönemde. İçtiğim her dal sigara lezzetlidir. Elimi attığım her işi başarabilirim. Bikaç kez oldu böyle sadece... Hep düşündüm sonra işlerim amma iyi gitti bu aralar diye. Sonrasında mutlaka bişiiler oldu ve bozuldu. Hayatımda hep o dönemleri yakalamaya çalıştım. O şartları oluşturmaya çalıştım. Ama kestiğim kızlar bakmadı, bira acı geldi, sigara genzimi yaktı. Kitapları yarım bırakıp, çalan şarkıların sesini kısıtım...Herşey aynı yerinde, her şey doğru yerinde..Ama farklı olan ne bilmiyorum. Ben herşeyi doğru yerine koydum ve denemeye devam ediyorum...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Boş Yok...

Bazı albümler vardır. Hiç boş şarkı yoktur. Ve tek bir şarkı değil bütün albümü milyonlarca defa dinlerseniz. Albümü dinlemeye başladığınızda bitirmeden bırakmazsınız. Ve ortasından da dinlemeye başlayamazsınız. İlla baştan başlayıp o ambiansa girmek zorundasınızdır. İşte kendime o albümlerden bi ilk on çıkarmaya çalıştım. İlk 25 oldu başta sonra 10a indirmeyi başardım. Metrobüste işe giderken çok sıkılıom aslında. Oturabilsem bi kitap falan okurum aslında ... O sıkışıklıkta amcanın teki suratıma nefesini üflerken yapabileceğim tek şey böyle listeler yapmak...
  1. Opeth - Face of Melinda: Ya herkesin neden Blackwater Park albümüne bayıldığını anlamam, bence Opeth'in gelmiş geçmiş en hayvan albümü budur. Albümde boş şarkı yoktur. Listemde 1. sırada bu albüm var. Dinlemekten sıkılmam asla.
  2. Bruce Dickinson - Chemical Wedding: Ya sırf bu albüm yüzünden Iron Maiden'dan soğudum ben. Adam kendi başına neler yapıomuş dedim. Sikeyim Steve Harris'i bile dedim bi ara. Albüm baştan sona hit dolu...Gelmiş geçmiş en baba British Heavy Metal albümü.
  3. Tool - 10.000 Days: Aslında Tool'un albümleri arasında çok kaldım. 4'ünden biri bu listede olacaktı ama hangisi karar veremedim ben de en fazla dinlediğim 10.000 Days'e karar werdim. Bu da boş şarkının olmadığı artık müzikal anlamda en fazla hayvanlaştıkları albüm oldu Tool'un..
  4. Anathema - Alternative 4: Ya şu son yaptıklarına bakınca aslında bu herifler boyundan büyük işleri başarmışlar diyorum. Ne hayvan albümdü ya. Albüm son saniyesine kadar hüzün ve melankoliden ödün vermiyor. En sevdiklerimden birisi..
  5. My Dying Bride - Dreadful Hours: En sevdiğim en fazla dinlediğim MDB albümü. Her şarkısı ayrı güzeldir. Hele A Cruel Taste of Winter, My Hope The Destroyer ve Black Heart Romance üçlüsü nefes aldırmaz arka arkaya.
  6. Katatonia - Last Fair Deal Gone Down: Bu albüm de şaşırtır beni. Bütün Katatonia albümlerini arka arkaya dinlesem arada lan bu Katatonia değil derim. Bence en iyi soundlarını bu albümde yakaladılar.
  7. Mogwai - Happy songs for Happy People: Hunted by a Freak'le başlayan adama çok pis koyan bi albüm bu yaa..Her şarkısı başka dünyalara götürüyo beni..Ya da ben başka bi dünyadayım gerçek dünyama geri getirio..Ne biliim ööle bişii işte...Dinlemek istemiyom bazen, kötü yapıyo beni..
  8. Louise Attaque - Louise Attaque: Listeye bak aq. Opeth'le başlıo, Louise Attaque'a gelio:) Napiim ya ben bu albümü de çok severim. Her şarkısının anısı var bende..Hüzünleniom abi napiim...Bakmayın hüzünlendiğime çok eğlenceli albümdür...
  9. The Tea Party - Edges of Twilight: Ya bu öyle bi albüm ki her şarkısı ama abartısız her şarkısı mükemmel...
  10. Sigur Ros - Agaetis Byrjun: Bunu da milyon kere dinledim heralde..Bana kafayı yedirten bi albüm oldu bu da...
Ya aslında daha listeye koyamadığım daha bissürü albüm var..Ama Metrobüs uzun ve çetrefilli bi yol... Daha ben bissürü liste yaparım işe gelir giderken. Onları da bi listeye koyarım..Amcalar nefeslerini suratıma üflerken çok pis liste yapasım geliyo benim..

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Albüm Yapın Lan!!!!

Sinirim bozuldu aynı şeyleri dinleye dinleye..Listeyi veriyom...Bu elemanlar hemen albüm yapsınlar.Daraldım valla..
  1. Katatonia: Kaç sene oldu lan..Naapıolar bu herifler..Çoluğa çocuğa mı karıştılar?Baktım sitelerine yok aslında çok önceden albüm hazırlamaları gerekmiş falan filan. Napıonuz olum siz??
  2. Bruce Dickinson: Ya 30 yıldır Iron Maiden..Tamam iyi güzel de baydım walla..Dağılsın artık. Bruce Dickinson Solo albüm yapsın. Chemical Wedding ayarında olsun. Roy Z de çalsın albümde..
  3. Tool: Ya sıkıştırmaya gelmez bunlar...Geç olsun güç olmasın ama olsun..RESPECT!!!!
  4. A Perfect Circle: Birleşip bi albüm daha yapsınlar, İstanbul'da konser versinler. Paz de gelsin. Ama sonra dağılsınlar, MJK de Tool'a odaklansın. Puscifer de dağılsın mümkünse..
  5. The Tea Party: Bunlar da birleşsin tekrar bi albüm yapsın. Jeff Martin'in solo albümleri bok gibi..
  6. Megadeth: Dave baba geliyo biliom da sabrım kalmadı valla...
  7. Louise Attaque: Çok özledim lan sizi..Duygulandırıonuz beni ibneler. Eski anılarım depreşiyo sizi dinleyince ama olsun bi albüm daha yapın.. Ben anlamsız anlamsız mutlu olayım...Sonra hüzünleneyim filan...
  8. Noir Désir: Ölenle ölünmez Bernard...Her ne kadar sen öldürmüş olsan da...Olsun bi albüm daha yap..Benim gözümde masumsun..
  9. Opeth: Siz de boş durmayın. Daha yeni albüm yaptınız ama olsun. 6 ayda bir albüm yapın siz...Çalışın Çalışın...
  10. Anathema: Kayıp valla.. Ne lan o Hindsight mı ne...Bilioz zaten o şarkıları..Ne tembel ne yaramaz adamlar çıktınız. Olum siz değil misiniz A Last Good Bye, Release, Regret gibi şarkılar yapan..Napıonuz siz..İçkiye karıya kıza mı verdiniz kendinizi...

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Göbek

Bu aralar işyerinde herkes "aaa senin göbeğin var" diyo. Herkeste bir şaşkınlık bir garipseme. Sanki aa çıplaksın ya da biyerin gözüküyo gibi. Sanki herkes David Beckham memlekette ne biliim bööle baklava dilimli karın kasları herkeste bi ben kaldım. Benim göbeğime taktılar. Onlara da durumu açıkladım. Herkes tebbessümle tabi tabi diip geçiştirmeler falan acaip sinir oluyom. Lan bu toplumun %90'ı göbekli. Sanki sizin erkek arkadaşlarınız kocalarınız badi. Anlamıom yani. Herkes neyi garipsiyo böyle. Göbekli olmaktan gurur duymuyom tabi. Her zaman saklamak için türlü türlü moda girdim. Ama takım elbisede belli oluyo napiim. Bi de öğle yemeklerinde sıcaktan bayan ben sıvıya abanıyom iyice şişiyom koyun gibi.

Ama yapacak bişeyim yok.Hiç bi zaman inkar etmedim. Göbekli bi insanım ben. Hayatımın sadece bi döneminde o göbek kaybolmuştu. Mutluydum tabi pantolon kıçımdan düşüyo zayıflıktan falan. Ama devam ettiremedik.

Herşeyden önce ben biracı bi insanım. Adabıyla içmektense hiç içmem. Oturdun mu yuvarlıycan biraları patatesle. Ardından kokoreçini yiycen. Budur yani. Vazgeçemem ben bundan.

İkincisi yalnız yaşayan bi bireyim ben. İşten eve geldiğimde soğanları hafif ateşte pembeleşinceye kadar kavurayım, yanına salata yapayım, iki buçuk saate hazır olur yemeğim diyemiyom maalesef. Organik besinlerin evimde yaşam süresi iki gün. Herşey küfleniyo. Gidip alışveriş yapayım taze sebze meyve alayım da olmuyo her zaman. Hazır yemekleri kaz gibi yutuyom. Haliyle onlar da göbeğe vuruyo.

E spor yap biraz sen de! Olur tamam. Seneler önce bi spor salonuna yazılmıştım gazla. İçeri girdim. Bir amca. Ama amca dediğime bakmayın kas yığını. Dedim ben yeni başlıycam hani biraz şekle sokayım vücudumu falan. Hemen muhabbete giren kas yığını amca muhabbeti spor sağlıktan direk "zaten iyi çakmak için iyi vücut gerek, kızlar vermez sana bu vücutla, et yiycen her gün yoksa kalkmaz" tarzında özlü sözlerle dolu bir konuşmaya getirdi. Salondaki 3. günümde ortamdaki yoğun testesteron ve ortalıkta dolanan "Olga kaslı erkeklerden hoşlanıyo" temalı Şok gazetelerinden iğrenip ayrılmıştım. Spor maceramda maalesef bu kadar sürdü.

Sonuç olarak göbekli bi insan olarak kaldım şu yaşıma kadar. Asla övünmüom. "Yok hıyar gölgede yetişir, yok balkonsuz ev olmaz ehuhueuehe" gibi iğrenç muhabbetlere hiç girmiyom.
Göbeğimden utanıom ve her daim saklamaya çalışıom ama böyle aa göbeğe bak hihihih muhabbetlerine gelemiom. Acaip sinir oluyom.

5 Temmuz 2009 Pazar

Yann Tiersen - C'était Ici (2002)


Bu hafta sonu yine aynı asosyalliğimle evde otururken lan ne dinlesek de geçse zaman diye düşündüm...On binlerce mp3'e öyle mal mal baktım başta...Arasından en son sırada olanı seçmeye karar verdim. İyi bok yedim tabi...Ya bu adamın müziğinde böyle garip bişey var anlamıyorum. Böyle şarkıların en coştuğu yerlerde benim içimi bi hüzün,melankoli kaplıyo. Şarkı hızlandıkça daha da duygusallaşıyo. Hele yaylılar falan giriyo arkadan..İyice deliriyom o zaman.

Şimdi baktım biletine 24 Temmuz 2006'da konserine gitmişim. Allahım ne konserdi yaa. O zamanlar daha yeni yeni Godspeed you Black Emperor'a falan alışıom...Seviyom tabi..Şöyle bi grup gelse de böyle kendimden geçsem falan diyodum..Abi adam direk Post Rock yapmıştı o gün sahnede. Keşke başka bişey isteseymiş Allah'tan..Aslında istemiştim de bu oldu...Neyse sonrasında sahne arkasına gitmiştim, biletin üzerine Merci yazıp bi imza karalamıştı..

Neyse...Bu albüm de konser albümü...İçinde herkesin ezbere bildiği Amelie Soundtrack'tan bi kaç parça var...Valsleri koymuş sadece. Geri kalan önceki albümlerden. Toplam 28 şarkı var. En gaza geldiklerim Rue des Cascades üstüne La Rupture kısmı...Tabi tek başına keman soloları da çok fena..Sur le Fil özellikle...Ama ne biliyim Yann Tiersen işte bütün şarkıları o kadar güzel ki.... Ben bu hafta sonu nasıl geçer lan evde otur otur diye düşünürken bitti bile...

29 Haziran 2009 Pazartesi

Kumdan Heykeller

Tam kendine göre bi uğraş bulmuşsun.
Kumdan heykeller....
Çok güzeller....
Ama asla kalıcı olmayacaklar...
Senin istediğin gibi...
Zamanı geldiğinde kendiliğinden yıkılıp gidecekler...
Elinde bikaç fotoğrafı kalsa yeter...
Dokunan herkes zarar verecek, güzelliğini bozacaklar...
Ne yağmura ne rüzgara dayanamazken bunlar fırtınalara karşı nasıl ayakta kalacak ki????

27 Haziran 2009 Cumartesi

Amorphis - Skyforger (2009)


Aslında vokalist değişikliğine giden grupların hep sıçacağını düşünmüşümdür. Böyle düşünmeme sebep olan da Iron Maiden olması muhtemel. Vokaliste grup dar gelir, solo albümü patlatır( Bruce Dickinson - Chemical Wedding gibi), aşar gider, diğer grup yerinde sayar falan. Amorphis yedirdi tabi bu lafı bana. Pasi Koskinen kendisini Ajattara'ya adayıp kafayı yerken bu sefer Tomi Joutsen'le Amorphis aldı götürdü. Bu Tomi Joutsen'le 3. albümü Amorphis'in. Tabi klasik olarak eski tadı yeeeak yeaaaaa demiycem. Tamam benim için Tuonela ve Elegy süper albümlerdi ama 17-18 yaşlarındaydım onları dinlerken. Şimdi ise bana göre Kuzeyden geriye kalan 3 gruptan birisi. Hala sağlam bi soundla müzik yapabiliyolar.

Albüm tam bir Amorphis albümü. Kuzey mitolojisi temalı klasik olarak. Soğukta kaldıkları için bu elemanlar Ateş tanrılarına kafayı takmışlar:)) Bu albümde de yine ateş tanrısı muhabbetleri devam ediyor. Dengeli biçimde Brutal ve clean vokal kullanmışlar yine. Albümün en üzücü yanı kayıtlarda hata olması ve bu yüzden iki parça da ses gidiyo. Bendeki versiyonunda da Skyforger'ın ortasında ses gidiyo. Değiştirmişler Cd'ler toplanmış falan da bilmiom yazık olmuş. Albümün en oharrra parçası Skyforger. İşten geldiğimde bööle sesi kökleyip dinliom..Son gaz.

Tomi Joutsen'in sesineyse ben acaip alıştım artık. House of Sleep'de fena diil lan aslında sesi, Pasi'yi aratmaz diodum da şimdi kim sker lan Pasi'yi diom.( İnsanoğlu hain valla.) Adam bööle höykürüo insanın tüyleri diken diken oluo. Mutlaka edinin biyerden dinleyin. Folk kuzey melodileri, Kuzey tanrıları, Tomi'nin höykürüşü falan çok hoş oluyo. Şiddetle tavsiye ederim.

21 Haziran 2009 Pazar

Illumion - Hunting For Significance (2009)


Geçenlerde işteyken gelmeyen bi kargo için Hollanda'yı aradım. Aslında amacım açıp kardeşim niye yollamıonuz kargoyu, beklioz kaç gündür, işinizi ciddiye alın biraz lan diye çemkirmekti. Ama telefona çıkan Hollandalı kız o kadar tatlı konuştu ve o kadar tatlı bi sesi vardı ki...Siktiret kargoyu yaaa, canın sağolsun mealinde bişeyler diyebildim. Galiba bu milletin hatunlarının sesinde bişey var. İnsanı alıp götürüo. The Gathering'in Anneeke'i, Within Temptation'un ı Sharon'u, bi de adını bilmediim sittin tane Hollandalı Gothic Metal grubunun vokalistleri. Gerçekten harika sesli hatun vokalistler yetişio. Illumion da bunlardan bi tanesi. Albümü Bunaltı'da dolanırken gördüm. Sadece tarzına bakarak indirdim. Jaz etkileşimli Progresif Metal diyo. Tabi Progresif Metal biraz iddaalı kaçıo ama Progresif bişiiler var. Konservatuar mezunuymuş bütün elemanlar. Vokalistleri Esther Ladiges'in sesi olağanüstü. Bi de female vokal olgusunun sadece symphonic ve gothic metal'de kullanılmasından benim gibi bıktıysanız mutlaka dinleyin. Hunting for Significance ilk albümleri. Daha önce bi demoları varmış ama bilemiom nasıl bulurum ya da bulmak ister miyim..Şarkı sözleri aslında yaşlarına göre artist biraz. Bayaa bi edebiyat seviyo elemanlar: Oscar Wilde, Edgar Allan Poe, Virginia Woolf, Charles Dickens, William Blake, William Butler Yeats, Lord Byron, Shakespeare okuyoruz demişler. Şarkı sözlerinde bunlardan etkilendik demişler. Ben dinliom kesintisiz bigündür. Öneririm.

14 Haziran 2009 Pazar

10. Yıl

Dün İstanbul'la tanışmamın 10. yılıydı. 13 Haziran 1999 günü Metallica konseri için 17 yaşında velet sen kalk tek başına İstanbul'a gel. Aslında tek başıma sayılmaz tam olarak. İzmir'de Stüdyo Ümit sponsorluğunda aldılar bizi... 70 adam. Aralarında büyük ihtimal en küçük benim. Çünkü saç sakal kombinasyonu en düzgün olan benim. Bu da demek oluyo ki lise'ye giden bi ben varım. Hep bööle sakallı uzun saçlı metalci abiler falan. Heyecanlıyız tabe. Büyüycez iki yıl sonra onnar gibi olcaz biz de.. Bi bok olmadık ya neyse o da başka bi yazı konusu. Nerde kalmıştım..hah..Böyle bindik otobüslere İzmir'den falan. Abiler öküz gibi içio...Herkes heyecanlı falan.Derkene ben uyumuşum. Normal çocuğum daha büyüycem. Gözümü bi açtım. Ali Sami Yen stadı..Ordan bu Stüdyo Ümit'in sahibi abi dedi "Herkes konserden sonra Stadın önünde toplansın". Amına koim her yer stad her yer ön. E cep telefonu falan da yok o zamanlar. Böyle dağıldı herkes. Ayıptır söölemesi sik gibi kaldım ortada. Lan bi baktım mahşer günü gibi etraf. Zaten herkes birbirine benzio. Uzun saçlar, sakallar..Kıyafetler aynı. Onca insanın arasında yapayalnızım...Neyse dedik bişekilde su yolunu bulur. O yaşta öle bi laf nası ettim ben de anlamadım.

Gel zaman git zaman elimde çiğdem ben sıraya geçtim insanları izliom. "Vay be, İstanbul'a geldim,Tek başıma hem de" diom....Bilmiodum ki ben burda bi on sene daha geçircem..Hem de onca insanın arasında yalnız kalacağım bi 10 sene daha...

Dün İstanbul'a gelişimin 10. yılı mıydı yoksa bu kalabalığın içinde yalnız kalışımın 10. yılı mıydı bilmiom...Ama artık yorulduğumu anladım...Yalnızlıktan yoruldum artık...

7 Haziran 2009 Pazar

Veda


Sanırım 2001 yılı mıydı neydi..Öğrenci evine internet bağlatmıştık ev arkadaşıyla. Sonra o "abi bak bi site var" diye göstermişti. 2001 yılından beri düzenli okuru olmuştum ekşi sözlüğün. İnternete girersem ilk yaptığım şey ekşi sözlüğü açmak olmuştu artık. Bitmek bilmeyen staj günlerinde günde sekiz saat aralıksız sözlük okumak gibi rekor denemelerim de oldu. Hiç bir zaman yazar olmadım. Olmak için de kasmadım. Aslında çok şey de borçluyum. Çünkü popüler kültür hakkında o kadar çok şey öğrendim ki sözlükten. Hatta ekşi sözlükten ders çalıştığımı bile hatırlıyorum.

"Eski havasını kaybetti" klişelerinden nefret ederim. Ama ilk defa ben de kullanıyorum. Ben hard core sözlük fanı olarak (hem de yazar olmama rağmen) sözlüğü sık kullanılanlardan silmek zorunda kaldım.

Benim için her zaman okumuş, etrafında ne olup bittiğini anlayan, birşeyler yapmaya çalışan yeri geldiğinde bunalan yeri geldiğinde küfürü esirgemeyen bir sosyal ortamdı sözlük. Ama son dönemde Muhsin Yazıcıoğlu gibi bi katil için yazılan Güzellemeler, Türkan Saylan için "Cenazesinde Bale yapalım" gibi Orospu Çocukluğunu da aşan laflar edilmesi, artık bayan laik islamcı tartışmaları ve babasının gölgesinden asla kurtulamayacak Reşat Çalışlar'ın önderliğinde gelişen Troll Entry geleneği yüzünden açmak bile istemiyorum Ekşi Sözlüğü. Sanırım yanlız değilim. Bir İnternet Fenomeni olan Ekşi Sözlük maalesef bitti. Ve bir Devir kapandı. Bu da 8 Senelik bir arkadaşıma bir veda mektubu oldu..

6 Haziran 2009 Cumartesi

Cumartesi Akşamı

Değişen pek bişey yok. Cumartesi..Playlist'imi yaptım Winampta...Aynı Şarkılar...4 bira..Ne eksik ne fazla...Kısa Winston Light...Böyle yaşlanmak istemiyorum...Ama gidişat bu yönde..Elimden bişey gelmiyor...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Güzel Havalar

Hayatta belki de en nefret ettiğim şeydir şu güzel havalar. Herkes kendini sokaklara bırakır. Herkesin bir planı vardır. Herkes birileriyle buluşur. Bir yerlerde oturur. İçer, konuşur, sohbet eder, güler. Neşelidir herkes böyle havalarda. Hele hafta sonuna denk geldiyse. O zaman da daha da çekilmez bir hal alır. Gece geç saatlere kadar insanlar sokaklarda böyle saçma sapan bi şenlik havası. Neyi kutluyolarsa.

Yok aslında...Kıskandığımdan böyle konuşuyorum. Cumartesi günü öğleden sonra iş çıkışı paşa paşa evime dönüyorum. Yapacak hiç birşeyim yok. Arayacak hiç bir arkadaşım yok. İnsanlar sokaklarda.... Çok kıskanıyorum. Pencere açık, güneş giriyo odama. Perdeyi kapatmak istiyorum. Çocuk sesleri, insanlar, kadınların abartı şekilde sıktıkları parfümler odama doluyo. Pencereyi kapatmak istiyorum.

Aslında çok kıskanıyorum. Dışarı çıkmak istiyorum....

15 Mayıs 2009 Cuma

Takım Elbise

Yine iş hayatıyla ilgili bişeyler yazacam. Tam görmemiş gibi oldum. İyi ki bi işe girdim ya. Sürekli iş hayatı... Yıllarımı verdim sanki. Neyse. İşim Merterde..Böyle olunce Ortaköy'den iki vasıta işe gidip geliyom hergün. Önce Ortaköy Mecidiyeköy. Sonra Mecidiyeköy Merter by metrobüs. Hal böyle olunca sabah ve akşam işe gidişte ve iş çıkışında binlerce insan görüyorum. Öğrenciler, Çalışanlar, Hırsızlar, Yankesiciler, Gençler, Yaşlılar...Her türlü insan. koskoca bir habitat gibi... Ama bu binlerce kişi birbirine bakmıyor ya da konuşmuyor. Herkes işine ya da evine ulaşmaya çalışıyor bir an önce.

Benim için bu işe gidiş gelişlerde en zevkli an ise kendim gibi insanlarla bir an göz göze gelmek. Benim gibi genç, yeni işe girmiş, Converse'ten Kundura ayakkabıya, renkli abuk sabuk baskılı tişörtlerden Kiğılı marka takım elbiselere, uzun saç ve sakal kombinasyonundan kısa saç ve sinekkaydıya geçmiş, daha araba almanın bi hayal olduğu bu yüzden o bozuk toplu taşıma sisteminin kurbanı olmuş insanlara. Daha kendi hayatını kurmanın, kendi ayaklarının üzerinde durmanın ilk yıllarını yaşayan insanlarla. Pek çoğuyla ister istemez göz göze geliyoz. Birbirimiz süzüyoz, birbirimize bakıyoruz, aynı şeyleri yaşadığımızı, aynı sıkıntıları çektiğimizi anlıyoruz karşılıklı. O kalabalıkta o kargaşada ilerlerken en mutlu olduğum anlar bunlar. Çoğu zaman da beni bi gülme tutuyor. Karşımdakine baktıktan sonra komik geliyor halim, halimiz...

27 Nisan 2009 Pazartesi

İlk Gün Vol:2

İlk gün ne pis bişeymiş ya. Uzun zamandır hissetmiyodum bu iğrenç hissi. Yıllar önce Finansbank'ta staj yaparken ilk gün nerde durcağımı kimle konuşacağımı bilememiştim. Petrol Ofisinde de staj yapmıştım ve ilk gün bi koltukta mal mal oturup duvara bakmıştım. Daha sonra girdiğim şirket kurumsal olmadığı için daha kolay olmuştu ilk gün benim için. Ancak bu sefer ciddi zorlandım. Önce çalışacağım departmana götürdüler. Sonra masamı gösterdiler. İlk onbeş dakika böyle çok önemli bişey yapıomuş gibi masamı toparladım. Toparladım dediğim yanımda getirdiğim bi klasörü doldurup doldurup boşaltıyodum. Yanımda getirdiğim tabi önceden 150 defa kontrol ettiğim belgeleri tekrar kontrol edioydum, meşgul gözükmek için. En sonunda pes ettim ve ya benim yardımcı olabileceğim bi iş var mı demek zorunda kaldım. Tabi işi başından aşkın diğer büro ahalisi güldü bu lafa biraz. Şirket kataloğu gibi bişii verdiler. Öyle baktım saatlerce kataloğa mal mal. Ürünleri tanıdım not aldım. Bunu tabi yavaş yavaş 3 saate yaydım. Daha şifrem falan da olmadığı için bilgisayarı da açamıodum. En azından onu karıştırır meşgul gözükürdüm.

Beni işe alan müdür çağırdı sonra. İşte gerçek iş yaşamını orda tanıdım biraz. Daha önce kurumsal olmayan şirketimsi gibi yerde çalışırken patronun da fransız olmasının ve benden 1 yaş büyük olmasının avantajıyla ööle çok kaale almıodum patronmuş falan. heee ewet haklısın tu as raison d'accord d'accord diyip geçiodum. Zaten kaale almadığım için pek de anlaşamamıştık kendisiyle. Staj yaparken falan da kimseyi takmazdım zaten. Para mı verionuz la zaten diip dolanırdım ortada. Ama bu sefer karşımda bayaa bildiğin müdür oturuoydu. Yöneticilik çok farklı bişey. Gerçekten. Adam konuşurken seni ezebiliyo. Patronla konuşma stresi neymiş anladım şimdi. Adam ilk günün hayırlı olsun tebrik ederim falan dedi. Teşekkür ederim dedim ama sesim bit ossuruğu gibi çıkıyodu. Uyarılarını yapıp yolladı sonra. Ne stresmiş kardeşim valla.

Bi de en sevmediğim şey. Neyin nerde olduğunu bilmemek. Yazıcıdan bişey çıkarıcam, yazıcı nerde bilmiom, tuvalet nerde bilmiyom. Ortalıkta da bi dolanayım etrafı gezeyim diyemiom.. Yemek ne zaman yiycem, ne yiycem bilmiom. Herşeyi sormak zorundayım. Ne pis bi durum ya.

Neyse ilk gün fazla rezil olmadan sakince atlattık. Artık bi işim var. Umarım bundan sonrası daha iyi olur.

Uzun zamandır blogda müzikle ilgili hiçbişey yazamıyom. Zaten bu aralar nostalji serilerine bağladım. Asafated, Ethereal Travel, Nekropsi dönüp duruo Winamp'ta. Aslında yeni bissürü albüm duruyo. Bişeyler yazmak istiyom ama kafamda toparlayamıyom. Günlük kıvamına gelio yavaştan blog...

26 Nisan 2009 Pazar

İlk Gün

Yarın yeni işimdeki ilk günüm. Daha önce Fransız bi şirketimside çalışmıştım. Hayatımın en karanlık dönemiydi heralde o 4 aylık periyot. Kriz mriz demeden işten ayrılmıştım. Aradan geçen 3 aylık süre sonrasında yeni bir iş buldum. Daha önce çalıştığım yere başlarken içimde hiç bir heyecan heves yoktu. İstemediğim, daha girerken ne zaman ayrılırım lan ben burdan dediğim yerde fazla da verimli olmam imkansızdı. Bugün ise nedense böyle yeni okula başlayacak çocuklar gibiyim. Yeni bir takım aldım. Böyle ilkokula yeni başlıycak çocuklar gibi hissediyom kendimi. Staj yaptığım yerlerdeki ilk günleri hatırlıyorum. Elimi kolumu koyacak yer bulamıyodum. Umarım öyle geçmez bu sefer.

23 Nisan 2009 Perşembe

Rock Me vs. Headbanger's Ball

Çarşamba geceleri hem MTV Türkiye hem de Dream TV Metal programı yapıyor. Hem de aynı saatte. Bu nasıl bir rekabettir. Açıkçası Ben Genelde Dream TV'deki Rock Me'yi seyrediyodum. Dream TV'dekiler Türk dinleyici profilini daha iyi tanıdıklarından neler dinlediklerini bilip ona göre program yapıyolar. Genelde Avrupalı Doom, Death ve Black Gruplarıyla başlayıp Iron Maiden, Metallica ve Judas Priest'la da programı kapıyolar. Son bi kaç haftanın kesin formulü bu. Bi de altyazıyla bi sonraki grubu da söyleyip sizi ekrana hapsediyolar. MTV'deki Headbanger's Ball ise daha çok Amerikalı dinleyiciye hazırlanmış gibiydi. Birbirinden alakasız tanınmamış Noise,Emo ve Metal core gruplarını sıralıyolardu. Böylece bize kanalı değiştirmek kalıyordu. Ama son zamanlarda bakıyorum Headbanger's Ball artık iyice Rock Me çizgisine çekmiş kendini. Hele dün gece Dream'da çıkan parça 3 dakka gecikmeli Headbanger'daydı. Ne diyim güldüm biraz. Dönüşümlü izledim. Sonra sıkıldım Abbas Güçlü'yü açtım.

Ethereal Travel - Mad Cartridge


Teee yıllar önce İzmir'de Stüdyo Ümit'te görüp aldığım bi albümdü. Lise 2'miydim 3'müydüm hatırlamıom ama walkmanimden aylarca çıkmamıştı ilk ve tek albümleri Mad Cartridge. Geçen blogların birinde gördüm albümü.. Direk indirdim. Bana şu 27 yaşımda ne kadar yaşlanmışım lan dedirtti. Çağının ötesinde bi albümdü. Hem de albümü kaydettiklerinde daha lisedeymişler. Vokalisti (Gizem Berk) solo albüm de yapmış ama bulamadım.

14 Nisan 2009 Salı

Virüs

Bir virüs programı gibiyim. Ama sistemi çökertecek, format attırtacak gibi güçlü bir virüs programı değil. Sistemin içinde yuvalandım. Gerekli gereksiz kopyaladım kendimi etrafa. Ama hiç bir şeye zarar veremiyorum. Sistem benle de çalışıyor bensiz de. Anti virüs programı olan hayat beni karantinaya almış. Beni silemiyor. Ama hiç bir işlemime de izin vermiyor. Format atılmasını bekliyorum. Herkese her yere... Başka hiç bir işe yaramıyorum. Zararsız bir zararlı...

6 Nisan 2009 Pazartesi

Opeth Varşova Konseri Playlisti

İstanbul konserine günler kaldı. 21 Mart'taki Varşova konseri playlistiyse şöyleymiş:

1. Heir Apparent
2. Ghost Of Perdition
3. Godhead's Lament (!!!!!!!!!!!!!)
4. The Leper Affinity
5. Credence
6. Hessian Peel
7. Closure
8. The Night And The Silent Water (!!!!!!!!!!!!!!)
9. The Lotus Eater
10. The Drapery Falls
11. Deliverance (!!!!!!!!!!!!)

Oha diim ne diim başka...

3 Nisan 2009 Cuma

Konser Zamanı



İki tane konser aynı hafta sonu. Ve yine Nisan ayı içinde Hail konseri de var. Zaten kriz zamanı, ekonomik açıdan çöküşüm olacak Nisan ayı...



Jeff Martin konseri 17 Nisan'da Yeni Melek'te, Opeth 19 Nisan'da Maçka Küçükçiftlik Park'ta...

2 Nisan 2009 Perşembe

Hail!


Dünyanın en piskopat cover grubu Hail! 27 Nisan'da (Last.fm'e göre) Türkiye'de.

Grubun Kadrosu:

Vokal: Tim "Ripper" Owens (ex- JUDAS PRIEST, ex- ICED EARTH, YNGWIE J. MALMSTEEN)

Basgitar: David Ellefson (ex- MEGADETH)

Gitar: Andreas Kisser (SEPULTURA)

Davul: Jimmy De Grasso (ex- MEGADETH, ex- SUICIDAL TENDENCIES)


Playlist'leri:

* Ace of Spades (MOTÖRHEAD)

* Territory (SEPULTURA)

* Symphony of Destruction (MEGADETH)

* Grinder (JUDAS PRIEST)

* Fucking Hostile (PANTERA)

* Walk (PANTERA)

* Balls To The Walls (ACCEPT)

* Neon Knights (BLACK SABBATH)

* Wrathchild (IRON MAIDEN)

* The Green Manalishi (JUDAS PRIEST)

* Metal Gods (JUDAS PRIEST)

* Peace Sells / Paranoid / Peace Sells (MEGADETH - BLACK SABBATH medley)

* Refuse/Resist (SEPULTURA)

* Whiplash (METALLICA)


Şaka gibi ya...Umarım son dakkada aksilik çıkmaz. Biletix'te bile gözüküyo ama benim hala inanasım yok.

Caduceus Cellars



Tool vokalisti üstün insan Maynard James Keenan'ın kendi bağında ürettiği şaraplar... Caduceus. İstanbul konserinde devirdiği 4 şişe şarap da bunlardanmış. 25'le 100 dolar arasında fiyatları değişiyormuş. Hatta geçen ay bi alışveriş merkezinde şaraplarını imzalamış.


31 Mart 2009 Salı

Cehennem Sıcaktır...

Senin değil içimdeki insanlığın öldüğüne üzüldüm. Cehennem sıcak olacak. Orada üşümeyeceksin...

Büyüme Rakamları


Ekonomi 2008'in son çeyreğinde %6.2 küçüldü TÜİK''in raporuna göre. Teğet diyenler, işini bilmeyen kapatıyor diyenler, kadınlar da iş arıyor ondan işsizlik yüksek diyenler bu krizi yönetmeye çalışıyor....%38.9 oy alıyorlar ve daha kötüsü biz de seviniyoz oyları düşüyo diye.

19 Mart 2009 Perşembe

Martin Mendez


Burden klibindeki hali...hadi olum uzat şu saçları artık...şebeğe benzion bu hainle..

16 Mart 2009 Pazartesi

MY DYING BRIDE - An Ode to Woe


Evet ben bu aralar MDB'ye pis taktım..Hadi hayırlısı. Aslında bu albümü gördüğümde aklıma 8 sene önce Fransa'da gezip tozarken bütünlemeye kaldığımı öğrendiğim gün geliyo. Hemen İstanbul'a dönüp bütünlemelere çalışmaya başlamam gerekiyodu. Ve ailemin de bunu öğrenmesini istemiyodum. Bana verdikleri parayla yeni bi uçak bileti aldım. Bu arada şu gençlik kamplarına gitmiştim Fransa'da. Oradan da ayrılıp Lyon'a gittim. Lyon'da bi otel odasında kalıyodum ve cebimde pek bi para kalmamıştı. Uçak bikaç gün sonra kalkacaktı. Ve benim İstanbula dönüp ders çalışmam gerekiyodu. Ne yapıcağımı bilmiyodum. Lyon'da dolaşırken bi müzik markete girmiştim böyle 3 katlı falan. Ve orada Voice of the Wretched albümünü görmüştüm. Ve hiç düşünmeden cebimde kalan son parayı bu albüme vermiştim. Hayatımda o kadar heyecanla dinlediğim başka albüm olmamıştı. Havaalanına gitçek param yoktu. Hatta İstanbul'a döndüğümde yiyip içecek param bile yoktu. Bütünlemeye kaldığımı bu yüzden İstanbul'a döndüğümü param kalmadığını falan aileme aileme söyleyemezdim. İşte böyle bi haleti ruhiye içinde Voice of the Wretched'i dinledim. Hala da yeşil kapağına baktığımda CD'nin çok mutlu olurum. Fransa'da son paramla aldığım benim için en büyük hatıra.

Voice of the Wretched kadar kaliteli bi konser kaydı değil An ode to woe. Hatta kötü çaldıklarını, Aaron'un çoğu yerde detone olduğuu bile söyleyebiliriz. Gitarın sesi iğrenç geliyo falan bissürü şey. Ayrıca daha kemancı hatun katılmamış gruba. Şu yeni basçı kız Lena mı ne işte o var. Zaten introduce ediim size dio Aaron paşa. Neyse ses kalitesi mükemmel olmasa da Playlist mükemmel. Hatta olabilecek en sayko playlisti hazırlamışlar. Ben zevkle dinledim. Şiddetle Öneririm.
  1. To Remain Tombless
  2. My Hope, The Destroyer(!!!!!!!!!!!!!)
  3. For You
  4. The Blue Lotus
  5. Like Gods Of The Sun
  6. Catherine Blake
  7. The Cry Of Mankind
  8. The Whore, The Cook & the Mother
  9. Thy Raven Wings
  10. The Snow In My Hand
  11. She Is The Dark (!!!!!!!!!!!!!)
  12. The Dreadful Hours
  13. The Forever People

Kıyıda Köşede...Vol II

Amerikalı Funeral Doom grubu Agalloch'un Ashes Againist the Grain albümünün en iyi şarkısı...Our fortress is burning...II - Bloodbirds...Ağır Depresyon....Bu da Last Fm'deki preview'ı..

MY DYING BRIDE - For Lies I Sire (2009)



Lise 3'ten beri hayatımın önemli bir kısmını işgal edio My Dying Bride. Bunca senedir vazgeçemediğim ve vazgeçeceğimi de sanmadığım gruplardan birisi. Hayatımda yaşadığım en boktan durumların fon müziğinde hep bu adamlar vardı. Üniversiteye hazırlık, Üniversite,yalnızlık,bütünlemeler, sevgilinin terketmesi...Bütün bu boktan dönemleri hep MDB dinleyerek atlatmışım. Ya da atlatamamış daha da berbat etmiş olabilirim orasını bilemicem. Sonuç olarak benim için çok özel yeri olan gruplardan birisi.

Dediğim gibi hayatımın en boktan durumlarında hep fon müziği olan MDB ben tam işten çıkmış işsiz işsiz ne yapacağımı düşünüp kafayı yerken karşıma çıktı yine. Her zamanki gibi mükemmel zamanlamasıyla. Ama kızamadım. Çünkü albüm harika.

Bana göre Dreadful Hours MDB'nin pik yaptığı noktaydı. Songs of darkness, A Line of Deathless Kings çok kötü albümler olmasa da MDB'inin yavaştan inişe geçtiğini gösteriyodu. For Lies I Sire tekrar bi diriliş albümü olmuş. bi Dreadful Hours diil tabi ama yine de güzel bi albüm.

Albümde sanırım herkesi en gaza getircek şey kemanın geri dönmesi..My Body A funeral mükemmel bi açılış bi parçası.Zaten ilk saniyelerden itibaren Aaron bu albümde döktürcem demiş.. Fall with me, Bring me Victory gibi %34bilmemkaç albümünden kopup gelmiş farklı parçalar da var albümde. Ama tabi hitler Echoes from a Hollow Soul, SHADOW HAUNT ve Santaurio di Sangue. Üst üste patlatmış yine hitleri abiler. (Hele Shadow Haunt ööle bi şarkı ki kafayı yedirio adama. bi bi milyon kere daha dinlerim o şarkıyı.) A Chapter in Loathing'te de eski death metal günlerine bi gönderme yaptıktan sonra Death Triumphant'la bitiriolar albümü. Sound olarak ben The light at the end of the world'e benzettim biraz. Ağır melodiler, inişli çıkışlı riffler, clean vokal ağırlıklı güzel bi klasik MDB albümü olmuş. Ama MDB'yi diğer Doom metal gruplarından ayıran en büyük özellik tabi ki Aaron'un olağanüstü vokali. Doom Metal gruplarında her zaman yapmacık bir hüzün,melankoli dalgası vardır. "Çok acı çekioz hacı o yüzden müziğe yansıttık işte valla bak, karılar nerde lan bu arada" der gibi...Ama MDB'de bu yok. Aaron o kadar içten o kadar hastalıklı şekilde söylüyo ki kesin bi derdi var bu herifin diosunuz. O yüzden bana her zaman gerçekten melankoliyi hissetirmiştir MDB.(Ama Bring me Victory'deki değişik vokal denemesine sinir oldum biraz.)

Kemanın gelmesi MDB'yi son albümlerdeki karanlık havasından (özellikle songs of darkness, hayvan karanlık bi albümdü Funeral doom yapmıştı resmen herifler) eski melankolik havasına geri döndürmüş. İyi de olmuş)) Şimdi işsiz işsiz kafayı yerken ben bu albümü sabah akşam tekrar tekrar dinlerim. Eyvallah Aaron...

13 Mart 2009 Cuma

Harry ve Sabri


O kadar sinir stres içindeki bi maçta bi anda kahkahalara boğuldum. Mahalle maçlarında kardeşini koruyan abi gibi gelio Harry Kewell..Lan küçücük çocuk nası düşürsün hayvan gibi herifi git işine der gibi...Büyüksün Harry Kewell.. Sabri de harbi çük kadar gözüküo fotorafta..

5 Mart 2009 Perşembe

My Dying Bride!!!


Doom'un babalarından 2009 albümü..For Lies I Sire...3 gündür deli gibi dinliom. Özümseyim iyice kritik yapacam. Şu an için diyebileceğim tek şey hayvan olmuş. Millet beğenmemiş ama ben beğendim. Keman var lan yine..

İşsiz Adam


Daha önce Kazık'ta işimle ilgili bişeyler yazmıştım. Artık o işim yok. Aslında hiç kanıksamadım bile bu durumu. İşi nasıl benimsememişsem hayatımda hiçbir boşluk olduğunu falan hissetmedim. Hani insan işinden ayrılınca bi boşluğa düşer, ya bu saatlerde işte olurdum falan der ya...Hiç öyle birşey olmadı. Staj yaptığım yerlerden ayrılınca daha üzülmüştüm. Bundaysa arkama bakmadan kaçtım resmen.

Krizin ortasında bi iş buldum ve krizin ortasında işi bıraktım. Tam bana göre...

1 Şubat 2009 Pazar

Kıyıda Köşede...

Bruce Dickinson'ın Skunkworks albümünden Meltdown şarkısı...Kıyıda köşede kalmış süper bi parçadır. Preview'i burda.

Kazık


Yeni işimde ilk ayımı doldurdum. Aslında yeni işim derken ilk profesyonel işimde. Yani ilerde mesleğim diyebileceğim bi iş... Ama maalesef demeyeceğimi çok iyi biliyorum. Şimdiden iş aramaya başladım ve bu sene içerisinde mutlaka ve mutlaka değiştirmek istiyorum. Hayatıma Kalite kontrolcü olarak devam edebileceğimi zannetmiyorum. Bi meslek olarak görmüyorum bunu. Tekstil sektöründense nefret ediyorum. Yani krizi atlatana kadar burda takılıyorum. Zaten ben ekonomi okumuş bi adamım ne işim var tekstille kalite kontrolle onu da anlamadım.. Daha önce yanlızca fransızcamı geliştirmek için turizmde çalışmıştım. Resepsiyonistlik ve transfermenlik yapmıştım. ama onları da asla mesleğim olarak görmemiş ve ayrılacağım günü beklemi,ştim şafak sayar gibi. Aynısını yaşıyorum. İş buldum ama bi meslek bulamadım. Ama kriz sırasında işimiz var buna da şükür. Neyse bugünkü konum aslında daha farklı.

Bugün kazıktan bahsetmek istedim. Kazık yaa..Bildiin kazık işte. Nası yenir. Neden yenir. İnsan insana neden kazık atar. Ve iş hayatının değişmez constantı kazık. Ne onla oluyor ne de onsuz oluyor.

Transfermenlik yaparken en büyük kazığı beni işe alan okul arkadaşımdan yemiştim. Beceremediğim bi transferi bürodan saklamaya çalışırken gidip bu ispiyonlamıştı. Bunu da bana bi şoför anlatmıştı. Gidip söylediğimde ise ben seni işe aldırdım sana işi öğrettim nasıl böyle bişey söylersin diye çemkirmişti.. Neden inkar ettiğini de anlamamıştım. Daha da 19 yaşımdaydım pek de üstüne gitmemiştim ama garip gelmişti Zaten sonra da ayrılmıştım.

Geçen hafta ise profesyonel olarak başladığım ilk iş hayatımda ilk kazığımı yedim. Hem de yine aynı şekilde yine kendi okulumdan birisinden. İzmir'e bi kontrole gitmiştim. Şimdi burda açıklanması gereken nokta şu. Ben tekstil kontrolörü falan değilim. Dedim ya ekonomi okudum alakam bile yok olan bitenle. O yüzden kontrol nedir ölçü nasıl alınır falan hayatta bildiğim şeyler değil. ben orda ölçü almaya debelenirken, yani kendi başıma bişeyler yapmaya çalışırkenkendileri için kontrol yaptığım firmanın bi temsilcisi geldi. Bizim okuldan daha önce konuşmuştuk. Sonra ban diğer kalite kontrolcülerin yanında yok o öyle yapılmaz dedi. Elimde aldı parçayı kendisi bak şöyle yapacaksın dediği anda kendisi de yanlış yaptı. Haliyle iki üniversiteli bi kotun etrafında saçma sapan işler yapmaya çalışırken bu işin çekirdeğinde gelmiş tilki gibi kalite kontolcü ikimizin bakışları arasında mezureyi kaptı ve kendisi ölçtü. Böyle yapılcak diye. Ben de kötü niyetli bi herif olmadığım için bular gittikten sonra tilki kontrolcüden öörendim tüm ölçüleri.

Asıl olay ardından patladı. Hakkımda şikayet gelmiş firmadan. Hem de kendi okulumdan olan insandan.Ölçü almayı bilmiyo ne biçim kontrolör bu diye. E dedim ya kontrolör değilim ben...Neyse ilk ay ilk reklamasyon. ASlında çok koymadı ban tek koyan bunu kendi okulumdan birisinin yapması. Yıllarca aynı hocalardan ders aldığımız aynı kantinde oturduğumuz insandan. O hocalardan nasıl kazık atılacağını öğrenmiş, ben ekonomi, O kantinde otururken ilerde insanlara nasıl kazık atarım onu düşünmüş, ben bi kahve de alayım diye düşünmüşüm. O boğazı izlerken kazık varmış aklında benim de boğazın güzelliği.....

Böyle işte. Açıkçası hakkımdaki şikayete patronlar çok takmadı. Onlar da biliyolardı çünkü tekstilci olmadığımı ve ölçü almayı bilmediğimi. Ben de takmadım. Çünkü hala mesleğim olarak göremediğim bi işe motive olamıyorum. Kriz var ve çalışıyorum. Tek avuntum bu. Bana koyan aynı ortamdan aynı sıralardan gelen insanların iş ortamında birbirlerine böylesine kazıklar atabilmesi.

İş hayatını o yüzden sevmiyorum. Sevemedim. Gittiğim her yerde staj yaptığım her yerde insanların hayatında hep böyle kazıkları duydum,yaşadım,gördüm. İnsanlar zavallı ve adi.
Ve ben bunların arasında nasıl dayanabileceğimi bilmiyorum. Onlar gibi mi olacam yoksa hiç kimse olamıycak mıyım?