20 Haziran 2010 Pazar

Haruki Murakami Hakkında


Yeni bir şeyler okumam gerekiyordu. Farklı bir şeyler. Beni biraz bu dünyadan alıp götürecek. Bloglarda öylesine dolaşırken rastladım bu yazara. Ne yalan söyleyeyim daha önce hiç duymamıştım. Japon edebiyatı hakkında da en ufak bi fikrim yoktu. Hangi kitabıyla başlamam gerktiğini de bilmiyordum. Türkçe'ye çevrilmiş 5 kitabından piyasada yalnızca 4'ü vardı. Bu sabah itibariyle piyasadaki 4 kitabını da bitirdim. Zorlu ama bir o kadar da eğlenceli bir süreçti benim için. İhsan Oktay Anar külliyatını da bitirdikten sonraki hissiyata düştüm biraz: Ne okuyacam ben şimdi??:)



Sahilde Kafka'yla başladım maceraya. Kitap 600 küsur sayfaydı.Ve nasıl bu kadar çabuk bitirebildiğimi de ben de anlamadım. Dili inanılmaz akıcı, karakterler (ki bana çok yabancı bir kültürden olmasına rağmen) inanılmaz gerçekçi, doğal ve olaylar da bir o kadar doğaüstüydü. Sanırım Murakami'nin en büyük yeteneği de bu. Sizi yakalayabilecek samimi ve doğal karakterleri yaratıp onları doğaüstü olayların içine atıyor.



Ardından başladığım Yaban Koyunun İzinde Sahilde Kafka'nın yanında biraz sönük kaldı. Yine samimi karakterler, yine doğaüstü akıl almaz oyunlar ve bu sefer farklı ve sürpriz son. Japon animeleri ve mangalarına alışık olanlar sanırım Murakami'nin yarattığı bu dünya içerisinde hiç yabancılık ve sıkıntı çekmezler. Çünkü gerçekten çok farklı bir hayalgücü dünyası var Murakami'nin.



İmkansızın Şarkısı... Murakami bu sefer kafasında yarattığı animevari karanlık dünyadan çıkıp kendi yaşadığı karanlık dünyasını anlatmış. Kitap aslında bir nevi Murakami'nin otobiyografisi. Beni en çok etkileyen kitabı sanırım bu oldu. Özellikle pazar günleri hakkında yazdıklarını okuyunca iki saat elimde kitap tavana boş boş bakıp düşünmüştüm.


Okurken en çok zorlandığım sanırım bu kitabı oldu. Zaten daha bu sabah bitirebildim. Diğer kitaplarından daha uzun, daha yavaş ilerleyen ve daha karmaşık ( daha imgesel demeliyim aslında) bu kitabı. Sonlarına doğru yine Murakami akıcılığına kavuşuyor. Kitapta ana hikayeyle beraber pek çok yan hikaye ilerliyor ama özellikle savaş hikayeleri olanca acımasızlığıyla yazılmış. Diğer kitaplarında da gösterdiği anti militarist yanını bu sefer daha şiddetli bir şekilde vurgulamış. Savaşın en iğrenç yüzünü ortaya çıkarıyor ve bu iğrençliği okudukça savaşın anlamsızlığı ve boşluğunu hissediyorsunuz.


Biraz geç oldu tanımam Murakami'yi. Sanırım bu geç kalmışlık duygusuyla kitaplarını yutarcasına okudum. Şu dönemi atlatmama aslında en fazla bu adam yardımcı oldu desem yeridir.

Hiç yorum yok: