2 Eylül 2010 Perşembe

Blind Guardian - At the Edge of Time


Uzun zamandır Power Metal dinlemiyodum. İyi geldi aslında. 16 yaşıma geri döndüm. Bu işi yapan adamlar gaz konseptini o kadar iyi biliyorlar ki; yaş kaç olursa olsun farketmiyor acayip gaza geliyorsunuz. Albümü dinlerken bi an lan basayım gideyim biyerlere savaşayım falan dedim.
Dediğim gibi uzun zamandır Power Metal ve türevleriyle aram olmadığı için Blind Guardian'ı Nightfall At the Middle Earth döneminde bırakmıştım. Hemen albümü Nightfall'la kıyaslama gibi bi klişeye düşmüycem. Daha önce bikaç albüm yazısında demiştim her albümü kendi içinde değerlendirmek gerek. Her grubun "top" yaptığı bi albüm vardır ve o albümden sonra grubun düşüşe geçmesi ya da farklı bişeyler yapmaya çalışması normaldir. Blind Guardian uzun zamandır bunun sancısını yaşıyo. Çünkü öyle bir albüm yaptılar ki kendileri dahil hiçbir Power Metal grubunun ulaşamıyacağı bi noktaya geldiler.
Bu nedenle albümü tüm BG albümlerinden soyutlayarak değerlendirirsek; sanırım son yıllardaki en sağlam, en epik PM albümü. Dediğim gibi çok PM'yle aram çok kalmadı son 10 senedir ama iyi bişey çıksa heralde farkederdim.
Hansi Kürsch gibi adam her gruba nasip değil, öncelikle bunla başlamak gerek. İnanılmaz farklı bir ses rengi var adamın. Zaten BG'yi öncelikle farklı kılan ne Middle Earth konsepti ne de melodileri ve ritmleri, bu damaın inanılmaz sesi. Albüm boyunca inanılmaz notalara çıkıyor ve çoğu şarkıda kendisine koro eşlik etse bile kesinlikle aralarında kaybolmuyor.
Albüm Sacred Worlds şarkısıyla açılıyor ve BG ilk defa gerçek bir orkestrayla çalışmış o yüzden biraz tırsmışlar. Onlar için albümü farklı kılan en büyük özellik buymuş. Aklımızda nasıl bişey yapacağımız vardı ama bunları nasıl orkestral hale getireceğimizi bilmiyorduk diyorlar, bu kadar da dürüst adamlar.
Sacred Worlds inanılmaz bir şarkı. Ben böyle coşkulu bir şey uzun zamandır dinlememiştim. 9.19 dk. uzunluğunda bir şarkı ama nasıl başlıyor nasıl bitiyor anlamıyorsunuz.
Ardından gelen Tanelorn, Road of no Release ve Ride into the Obsession(ki albümdeki favori şarkılarımdandır) zaman tüneli niteliğinde ve sizi Imaginations dönemine kadar geri götürüyor.
Curse my Name ise albümün Bard's Songvari flüt ve kemanlarla süslü bir Ortaçağ madrigali. mükemmel bir şarkı. Hansi'nin sesine doyduğumuz şarkı...
Valkryies ve Control the Divine tempoyu tekrar yükselten biraz da klasik BG parçaları. Ama albümün favori parçası War of the Thrones'ta Sacred Worlds'teki o heyecan sizi tekrar sarıyor ve aa ben savaşa gitçektim lan bak unutmuşum albümü dinlerken diyebilirsiniz. Gerçekten süper bir ballad.
A Voice in the Dark'ta şu Iced Earth'teki eleman (Demons&Wizards muhabbetindeki hani) çalmış sanırım. Zaten Iced Earth sounduna uygun olarak albümün en agresif parçası, solosu da mükemmel.
Wheel of Time ise albümün kapanış parçası. Açılıştaki gibi yine orkestra eşlik ediyor BG'ye. Ama bu sefer fark; aralarda oryantal ezgiler uçuşuyor. Gerçekten mükemmel olmuş. Özellikle sonunda şarkı iyice uçuyor. Mükemmel bir kapanış.
Eğer albümü Nightfall'la karşılaştırma gafletine düşmezseniz mükemmel bir albüm sizi bekliyor, benim gibi 28'inden sonra ortalıkta ergenler gibi dolaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok: