30 Ekim 2008 Perşembe

TIAMAT - Amanethes


Tiamat süper bi albümle döndü. Amanthes..albümü defalarca dinledim ve şunu dinleyebilirim. Efsane Tiamat Albümlerinden biri olmuş. Bence 2008'in en iyi albümlerinden biri. (Tabi Opeth'in Watershed'ini unutmamak lazım. Onu da başka yazıda incelerim)

Albüm biraz yunan konseptli. Tabi yunancamız kısıtlı olduğundan pek anlayamadık ama 5-6 parçanın ismi yunanca. İlerleyen zamanlarda anlarız neymiş dertleri.

Albümün diğer Tiamat albümlerinden farkı ise hatırlarsanız tüm albümlerde sağlam başlayan iki üç parça ardından bol bol klavye destekli yavaş Tiamat parçaları geliyodu. Bu albümde ise parçalarda hiç tempo düşmüyor ve cayır cayır çalıyolar tabiri caizse. Ve tabii ki üstün insan Johan Edlund'un vokali bu sefer çok farklı. Skeleton Skeletron'da mükemmele ulaşan o pürüzsüz klasik vokal biraz geçmiş günlere dönüyo..ama brütal diyemeyeceğimiz kirli bi vokal..yine de insanı kendisinden geçirmeye yetiyo. Albümde bikaç parça hariç klavye etkisini yoğun görmüyosunuz, genellikle cayır cayır distortion heryer.. Parçalar genellikle birbirinin devamı yani aralarda boşluklar yok.

Albüm The Temple Of The Crescent Moon'la başlıyo ve "It's been a long time and we're here again" diyo kendileri..hoşgeldiniz diyoruz. Ardından gelen Equinox of the Gods'da ise nolluyo diosunuz çünkü parçada bariz Black Metal etkileri görüyo.. Tabi yıllardır süregelen Atmosferik Gothic Rock geleneğinden böyle bi köklere dönüş insanı şaşırtıyo..Albümün en güzel şarkıları Until the Hellhounds Sleep, Lucienne Summertime is gone ve tabii ki AMANES!!!!! Aslında albümde Meliae gibi ilginç soft çalışmalar da var..meraklısına..

Şu Amanes hakkında bikaç satır yazmadan geçemiycem. Süper bi şarkı olmuş gerçekten...Ekşi Sözlükten okuduğuma göre Gazel demekmiş Amanes yunancada.. Çok ağır yavaş ama süper sözlere sahip bi şarkı...Edlund yine dahiyane bi şey yapmış..Şiddetle tavsiye ederim..

And I must leave

My wings are heavy

And my journey has begun...

9 Ekim 2008 Perşembe

Mükemmel Adam

Çok Mükemmel bi herifti...her yönüyle..çok sakindi, soğukkanlı..saygılıydı çevresine karşı..küçüklüğünden beri herkes tarafından sevilirdi...fazla konuşmaz ama yeri geldiğinde espriyi patlatır herkesi de güldürürdü..çevresindeki büyükler ne kadar ii eğitim almış annesi babası ne iyi büyütmüş ne saygılı ne efendi çocuk derlerdi...akranları ise ona hayrandı...pek çok arkadaşı wardı herkesle ii geçinen sevilen bi çocuktu..

Saçlarının modeli hep aynıydı...yana doğru tarardı saçlarını..sağdan sola doğru..yıllardır böyleydi...deiştirmeyi de düşünmedi..gerek de yoktu çok temiz bi yüzü wardı...bu saçlar da ona yakışıyodu...esmerdi...kara gözleri wardı..boyu da hani ne ööle çok uzun ne de çok kısaydı..

hep güzel ve temiz giyinirdi mükemmel adam. bi gömlek ve bi pantolon...çok yakışırdı ne giyse..ama fazla uç şeyler giymezdi akranları gibi...hiç bol pantolonlar üzerinde metal grupların amblemleri olan tişörtler giymemişti..ama gerek de yoktu..gömlek ve kot..altına da bi spor ayakkabı..işte tarzı buydu...

çok zekiydi..ama sadece zekasıyla bazı şeylerin olmıycaını biliyordu..o yüzden hep günü gününe ders çalışır, derslerde not tutar (yazısı da güzeldi pezevengin), akşam da notlarını tekrar ederdi. sınavlardan önce herkesin yanına gelip soru sorduğu abi bu soru nasıl yapılcak yaa dediği tipti o..

ha bu kadar ot mu sandınız..hayır...çok da iyi top oynardı..sınıf takımındaydı..belki takımın kurucu has elemanı diildi..ama aranan topçuydu o...teknik, hızlı çalım atabilen..spora yatkındı işte..

önce anadolu lisesini sonra da ordan fen lisesini kazandı..ilk o zaman ailesinden ayrıldı..yatılı okula gitti..fen lisesinde etütlerde yanında oturulmak isteyen beraber ders çalışılmak istenen adam da oldu..çok sessiz ama yeri ve zamanı geldiğinde kafa olabilen...işte böyleydi fen lisesinde de...

oradan üniversite sınavına girdi...ailesini ve öğretmenlerini yanıltmadı..derece yapmıştı üniversite sınavında..istediği mühendislik fakültesine girmişti..

İstanbula gitti üniversite eğitimi için..ingilizcesi de harika olduğundan olsa gerek hazırlık da okumadan mühendislik birinci sınıftan başlamıştı... yurtta kalıyor ve oda arkadaşlarıyla çok iyi anlaşıyordu. pek çok burs da kazandığı için ailesine maddi olarak sıkıntı olmuyordu..çoğu üniversite öğrencisi gibi üniversiteye girdiinde sapıtıp içkiye sigaraya da başlamadı..sporcu da olduğundan sigaraya karşıydı.arkadaşlarıyla bi biradan fazlasını içmezdi..sewmezdi.

sonra mükemmel adam sinema kulübünde bir kızla tanıştı...hayat dolu cıvıl cıvıl bi kız..hemen birbirlerini sewdiler..işletmede okuyan hanımkızımız mükemmel adamdan kısa, renkli gözlü ve kumraldı. istanbulun güzide bi lisesinden mezun olmuştu. o da mükemmel adam gibi pek çok arkadaşı tarafından sewilirdi..takı takmayı sewmez makyaj yapmazdı...gerek de yoktu. yüzü o kadar güzeldi ki...

mükemmel adam ve mükemmel kız beraber istanbulda caz festivalinden film festivaline her türlü sosyal etkinliğe katıldılar..ama bu arada kesinlikle ve kesinlikle derslerinden eksik kalmadılar..çoğu kişi onları kütüphanede kitapların arasında kaybolmuş vaziyette ders çalışırken hatırlar.

artık beraberlikleri aileleri tarafından biliniyordu. aileler de tanışıp anlaşmışlardı..sonsene beraber ewe çıktılar..mükemmel adam o sene okulunu dereceyle bitirdi...aslında pek çok iş teklifi almasına rağmen askere gitmeyi tercih edip asteğmen olarak akdeniz şehrinde vatani görevini yaptı..

askerleri ve üsleri tarafından çok sevildi mükemmel adam..hatta pek çok zaman üstleri ona hadi git manitanı gör diye izin verdi..hafta sonları istanbula kaçıp hayatının aşkı mükemmel kızı gördü sık sık. bu arada mükemmel kız da bi reklam şirketine girmiş çalışıyordu. sevgilisini bekliyor ewlilik planları yapıyordu.

mükemmel adam askerden döndü. iş bulması zor olmadı. başvurduğu her yerden cevap aldı.ve aralarından en iyisini seçip işe başladı.

işe başladıktan bi sene sonra nişanlandı ikiil.bi sene sonra da ewlendi..anadolu lisesinden olsun,fen lisesinden olsun üniversiteden olsun pek çok arkadaşı katıldı düğüne..herkes hiç unutulmayacak bi düğün olarak anlattı o geceyi...ailesi onlara istanbulda güzel bi ew aldı..şirket de arabayı wermişti...daha noolsundu...

düğünden sonra etrafına bakındı mükemmel adam...işte...yapılması gereken her şeyi yapmıştı..iyi bi işi, sevdiği bi karısı ve arkadaşları wardı..kariyerinde önü açıktı...her şey olması gerktiği gibiydi...

ama düğününde birisi wardı...onu kutlamış..mutluluklar dilemiş...ve ortadan kayolmuş..eski bi arkadaşı..gözlerinde garip bi bakış vardı...kıskançlık mı, neret mi, küçümseme mi..anlayamadığı bi bakış..bi yandan onu yargılıyor, öte yandan ona özeniyor ama o yarım gülüşüyle aslında ne kadar küçümsediğini de belli ediordu..o gece o surat gözünün önünden gitmedi..uyku tutmadı...kimindi o yüz??? kimdi o???

İş Görüşmesi


Askerden 17 mayısta döndüm. O günden beri bilfiil iş arıyom...nerdeyse 4 ay oldu ama ne biliim henüz panik diilim...hemen olmasın ama güzel bi iş olsun...istediim işi bulayım diye yırtınıom...

Tabi bu süreçte onlarca iş görüşmesi yaptım. ve bu iğrenç süreçi yazmadan duramıycam. tabi aslında insanları suçlamamak gerek. iş görüşmelerinde sorulan sorular onlarca yıllık işe alma tecrübelerinin sonucunda çıkarılmış göreceli en doğru sorular. ve sonuç olarak bu soruları soranlarda öğrendiklerini uyguluyolar. ama karşı taraf yani bu soruların muhattabı olan ben ise delirmek üzereyim.

Öncelikli olarak şunu anlatayım. ben bi fen lisesi mezunuyum. türkiyenin iyilerinden.. ama işte eğitim sistemimiz saolsun ortaöğretim başarı puanı diye bi bok çıkarmış. e bi de ben de üniversite sınavında harikalar yaratmadım. sonuçta türkiyenin fena sayılmayan üniversitelerinden birinde iktisat okumaya karar werdim. sikerim feni ilimi dedim yani... yannız nası bi karar wermişsem...üniversite bitti..askerlik bitti.. aradan yıllar geçti..ama iş görüşmelerinde karşılaştığım ilk soru...ya siz o kadar fen okumuşsunuz fen lisesini bitirmişiniz neden iktisat seçtiniz???? e tabi iş görüşmesinde "dedim ki sikerim feni ilimi" diyemiyosunuz...haliyle aldığım puan eee iktisat güzel ilim yaşasın keynes gibi şeylerle olayı geçiştirmeye çalıştım..ama istisnasız her iş görüşmesinde tokat gibi bu soru..kardeşim ben de istemez miyim şööle endüstri mühendisliği elektronik mühendisliği falan okumak...olmadı aq. ne üstüme gelion yani...ailem bana bu kadar hesap sormadı...

hadi bu soruyu geçion...fen lisesi geçmişini unutturuon... ortaya iktisatçı kimliğini koyuyon..bi şekilde artık iktisat mezunu bi insan olarak kabul ediyo karşı taraf...şimdi en önemli soru...bu işi neden istiyosunuz..e işsizim..iş yok...ne biliim atıom mesela...satın alma uzmanı vs. neden satın alma uzmanlığı..ya canım kardeşim..ben daha yeni işe başlıycam ne biliim neden satın alma uzmanlığı... tabi yazmaya başlıon ondan sonra..aldığım eğitime en uygun meslek, analitik düşünce gücü, zart zurt...

sıra geldi vurucu soruya...sektörel sorular..ya en çok buna deliriom..neden ambalaj sektörü??? ewet ya...sordular bana bu soruyu.. küçüklüğümden beri ambalajlara ilgi duymuşumdur.ewde hep ambalaj biriktiririm..manyağım ben demek geliyo içimden...ama olmuyo işte...büyümekte olan sektör,reel sektör..gelişmekte olan bi sektör..bu gelişmenin içinde yer almak isterim gibi saçma sapan cevaplar verip bu da geçiştiriliyo..

tabi iyi yönleriniz kötü yönleriniz nelerdir diye sorular da geliyo..başta çok tıkanmıştım bu sorulara...hatta bi tanesine walla ne biliim, kötü yönüm yok gibi bişii bile demiştim..tabii ki işi alamamıştım..

5 yıl sonra nerde görüosunuz kendinizi?? nerde görecem..ewde bilgisayar başında bira sigara içerken görecem..5 yıl önce de aynıydı 5 yıl sonra da aynı olcak...

sosyal aktivite..nelerle ilgilisiniz falan diye de sorarlar...diosun işte kitap sinema müzik film falan...ya bunlarla ilgili olmayan var mı..başka diyo...ya başka bişii bulsam zaten spor mpor zaten iş aramam...resim yapmayı becersem ressam olurum ne uğraşçam senle. gitar çalmayı bilsem grup kurarım siktir olup giderim çalarım biyerlerde..ama yoook...illa bööle egzantrik bişii bekliolar..ben bowling diom...rekorlar kırıom falan diom..yiyo hepsi...bi gün kapoera yapıom diicem...maksat gıcıklık...

aslında bu yazıda bi ipucu falan vermek isterdim..yani şööle diyin...şunları diyin bööle etkileyin diye ama daha kendime hayrım yok..

en son yazıyı kahrolsun insan kaynakları çalışanları diye bitirmek istiyom...

7 Ekim 2008 Salı

Viyana


Bilmiyom neden bunla başladım yazmaya..aslında müzik, kitap futbol..bööle şeyler yazmak istiyodum..ama bunla başlıycam sanırım..artık biyerlere yazmam gerek..belki sonra birkez daha yazarım...belki de 50 defa daha yazarım..ama yazmam gerek..

geçen sene eylül ayı...aralıkta askere gidecektim..yarım kalmış bi işi bitirmek istedim..7 senedir görmediğim bi insanı görmek için parise kalktım gittim..o da davet etti..bilmiyom ne düşünüyodum..ne istiyodum..ama tek bildiğim şey..onu tekrar göreceğimdi. allahım..o kadar heyecanlıydım ki..o uçak yolculuğu sanki bitmek bilmedi..

fransaya indiğimde geç kalmıştım..tren için bilet almışlar beni bekliyolardı...aceleyle taksiye bindim..ne dediğimi ne konuştuğumu bile hatırlamıom...adama sadece gar du lyon dedim..daha fazla fransızca konuşçak durumda diildim. zaten boğazım kurumuş..kan ter içinde kalmıştım bagajımı beklerken...gar du lyona vardıımda bi sigara yaktım..hatırlıyorum içtiim en keyifli sigaraydı...zafer edasıyla içime çekmiştim vinston laytımı..

onları gördüümde ise aceleyle trene atladık. herkese parisi görmek için can atarken ben 15 dakka falan kaldım..trenle o saça sapan fransız kasabasına doğru yol almaya başladık

öyle karşımda duruyolardı..diyebildiğim tek şey "C'est vrai?" diye sormak oldu..inanamıyodum..ama işte karşımda duruyolardı.

yol saçma sapan geçti..ne konuştuk ne anlattım hatırlamıom bile..bi ara bol bol fotoraf çektik..ben tabi aç karnına içmeye başlayınca iyice kötüledim..üstüme bira döküldüünü hatırlıyom..

ve tabi o saçma fransız kasabasına geldik..hiçbişeyin olmadığı 7 sene önce tanıştığımız yere..fransanın ortasında kimsenin bilmediği hiç bi özelliği olmayan biyer..ama etrafıma baktıkça..sanki orda doğmuştum...orda çok şey yaşamıştım..benim ülkem değildi..insanlar benle aynı dili konuşmuyolardı. ama kendimi oraya ait hissediodum..orada sadece 24 gün geçirmiştim...ama sanki yıllarca yaşamıştım orda..kendimi bulduğum yerdi orası..

o akşam saçma sapan geçti..aralarında kendi dillerinde konuşuolardı..hiç bişey anlamıyodum..nooldunu sorduumda birisini aradıklarını onunla buluşmak istediklerini söylediler..

akşama doğru çıktık..başka bi kasabaya doğru..aradıkları kişi ordaymış..bir sürü otostop vs. artık sinirlenmeye başlamıştım. ne yaptıklarını ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyodum. 7 sene öncesi aklıma gelsdi..yine böyle sinirlendirmişti beni..ne bir açıklama ne de başka bişey..kızmamam gerekti..ama sinirlendim..ertesi gün daha güzel olur diye düşündüm

ve ertesi gün...kasabayı gördük anılarımızı tazeledik ve en önemlisi görülmesi gereken(!) insanlar görüldü..ve viyanaya doğru yolculuk başladı...öğleyin başlayan yolculuk ertesi sabah viyanada bitti..aklımda kalan tek şey sessiz sinema oynunun her dilde oynanabileceğidi...ve tabi ki trende uyumanın ne kadar zor olduğu..özellikle o yanında uyuyorsa ve o sana o kadar yakınken aslında geçen onca sene ardından senden ne kadar uzaklaştığının farkına vardığında.

viyanada ne gördüm ne görmedim hatırlamıyom bile...umrumda da diildi zaten...bitürlü konuşamadım...yanımdaydı ama o kadar uzaktı ki...oraya ait olmadığımı anlamıştım..başka bi hayatı vardı..benim anlayamayacağım bi hayat..benim içinde olamayacağım bi hayat.

söyledim..buraya viyanayı görmeye gelmediğimi onu görmeye geldiğimi de söyledim...cevap vermedi..hiç bişey demedi...neden çağırdın o zaman diyemedim..aslında diyecek çok şeyim vardı...yedi sene boyunca onu düşündüğümü kadıköy sokaklarında yürürken onu yanımda hayal ettiğimi, ortaköyden beşiktaşa yürürken içimden onunla konuştuğumu, akşam tek başıma odamda otururken onunda diğer odada oturduğunu hayal ettiğimi söylemek istedim..ama bişey değiştirmezdi.

viyana o kadar anlamsız geliyodu ki...anlamsız düz bir şehir..anlamsız bir dil..anlamsız insanlar...ağır yavaş ve amaçsız yaşayan insanlar...ama o orda yaşıyordu...geniş boş sokaklarına baktığımda onu burdan geçerken görüyordum..köşedeki restoranda içtiğini, pazarında kendisine şal seçtiğini görüyordum...burada yaşamış..burada büyümüştü..sokaklarında anıları vardı..yaşanmışlıklar vardı..ve ben o sokaklarda yoktum...onu da o sokaklardan koparmaya gücüm yetmezdi...

ve zaman gelmişti..hava alanındaydım..yol boyunca içtik...zaten sinirlerim yıpranmıştı 6 günde...kolayca sarhoş olmuuştum..onlar da sarhoştu..check-in yaptırmaya gittiğimde ordaki görevli bişiiler istedi..anlamadım...ingilizce konuştum..sinirli sinirli elimdeki bileti pasaportu aldı...sarhoş olduğum için hiç kızamadım..bu harekete kavga çıkarmam gerekti ama diyebildiğim tek şey "don't worry i wont come to austria again..really...i promise"

P.S.: olmadı..anlatamadım her şeyi...sanırım bi kez daha yazmam gerekecek...

Neden??



uzun zamandır biliodum...bişiiler yazmam gerek..kim okur kim okumaz hiç bi fikrim yok ama..bişiiler yazmam gerek..